Sayfalar

TERFİ ARŞİVİ

TÜRKİYE ŞAMPİYONASI

Sayfalar

Salı, Şubat 26, 2008

İzlenim: Galataspor-E.Ö.Y.Selim: 3-0


Alibeyköy'den Rotterdam'a 3x3 haftasında Galata

YAZI: AHMET ARSLAN
Kar tehirine uğrayan 21. Hafta maçları bir hafta sonraya kaydırılmıştı. Bu hafta geçen haftanın karlarını güneş görmeyen bir tarafında saklayan Alibeyköy Stadına düştü yolumuz. Galata spor Yıldıztabya’nın iç sahada maçı olduğundan Alibeyköy Stadını mekân eylemişti. Rakibi düşme hattındaki Esenler Öz Yavuz Selim’di. Terfi mücadelesindeki üç takım son üç sırayı paylaşan takımlarla karşılaşıyordu. Vefa en rahat olanıydı, zira rakibi Kavacık’ın 4 beraberliği (biri Galata, bir diğeri Vefa ile) ve fakat 1 puanı (3 puanı silinmişti) ile düşmesi kesinleşmişti. Ayazağa Esenyurt deplasmanındaydı.

Erimeyen karlar yedek kulübelerinin önünde set oluştursa da bahar tadı veren güneşli havada seyirci üstü açık portatif tribünleri tercih etmişti. Yedek kulübeleri kapalı tribün tarafındaydı. Benim gibi stadın yerini bilmeyenlerin dışarıdan yapının stat olduğunu anlaması epeyce güç. Yolun kenarına sıralanmış onlarca dükkân kapalı tribünün alt katı olarak düzenlenmiş. Soyunma odalarının arka cephesinde oto yıkama var. Yıkanan otoların suları hemen yandaki dereye karışıyor. Açık tribünün arka tarafında katlı gecekondular var. Zemine lafımız yok, birçok sahada olduğu gibi suni çim. 2. Ligde mücadele eden Alibeyköy spor maçlarını burada oynuyor. Buna laf söylememek ise imkânsız.

“Stadyumun kullanım hakkı 1962’den bu yana Alibeyköy Spor Kulübü ' ne aittir. Tesiste 1 Kapalı 1 de açık tribün olmak üzere toplam 3.500 kişi kapasiteli tribünler mevcuttur. Ayrıca Müsabakalar için sporcuların soyunmaları için geniş soyunma odaları da yer almaktadır. Zemini ise 25 yıl dayanabilen ve ilk günkü gibi görünüşünü koruyan Suni Çimle Kaplıdır.Saha müsabaka veya antrenman olmadığı zamanlarda teller ve file yardımıyla üçe ayrılıp Halı Saha görünümünü almaktadır.”
Alibeyköy sporun internet sitesinde stat bu şekilde tanıtılmış. Fakat bu statta 2. Lig maçlarının oynanıyor olması Türkiye’de futbolun gelişmişlik düzeyinin çok net göstergelerinden biri olabilir. Yazıyla üç bin beş yüz kişi kapasiteli tribünler bakımsızlıktan dökülüyor. Tribünün üstünü kapatan yapı da stat çevresindeki gecekondu mimarisi ile uyum içinde. Girişler değil 3500, 350 kişi için dahi izdiham tehlikesi yaratabilecek konumda. Bir buzdolabı duruyor hemen girişte. Girişin saha içine açılan kapısı sanki yakılacak mobilya parçalarıyla dolu küçük bir depoya dönüştürülmüş. Tuvalet yok. “Şeref”lilere ayrılan bölüm dışında koltuk aramak abes. Kapalısı böyle olan stadın açık tribünü daha iyi olamaz elbette. Güneşten faydalanmak için açık tribündeyiz ama.

Maç yazısında konuyu saptırıyor olabilirim. Ne var ki 2. Lig maçlarının oynandığı bu stadı görünce Hollanda Rotterdam’da amatör futbola ayrılmış sahalardan bahsetmek zorunluluk halini aldı. 2 yıl önce üniversiteler arası bir turnuvaya katılmak için Rotterdam’daydık. Maçlar Feyenoord stadının yanındaki ondan fazla sayıdaki çim sahalarda yapılıyordu. Üstelik bu çim sahaların pek çoğu halka açık sahalardı. Topunu getiren çıkıp oynayabiliyordu. Maçlardan arta kalan zamanlarda Feyenoord’un altyapı antrenmanlarını izleme şansımız da oldu. Onlarla aynı soyunma odalarını paylaştık. Soyunma odalarının girişlerindeki panolarda her yaş grubundan takımın oyuncu listeleri asılıydı. Nerdeyse hepsinde Türkiyeli bir isimle karşılaştık. Türkiye’den geldiğimizi anlayan bir Türk amca yanımıza geldi. Torununu, beş yaşındaki torununu antrenmana getirmişti. O anlattıkça bizim ağzımız açık kaldı. 5 yaşındaki çocuklar çim sahada iki antrenör eşliğinde futbol öğreniyorlardı. Bir servis onları evlerinden alıyor, antrenman bitiminde evlerine geri bırakıyordu. Kulüp oyuncuların okulları ile koordineli çalışmak zorundaydı. Derslerinde başarısız olan öğrencinin futbol hayatı tehlikeye giriyordu.

O amcanın torunu belki 10 yıl sonra Türkiye’de oynamayı seçecek. Bugün sadece Galatasaray’da oynayan 6 gurbetçi gibi şanslı olamayabilir. Yolu daha alt liglere düşebilir. Örneğin Alibeyköy’e geldiğinde bir şok yaşayabilir. O tesislerden sonra gecekondu statlarda çalışmak… Yoksa bu coğrafyanın insanı Avrupa’da da coğrafyasının ‘özgünlüklerini’ kaybetmiyor, ‘işte balkonda tavuk yetiştiriyor’ geyiğinden hareketle Alibeyköy’de de oynar, daha kötü statlarda da mı diyeceğiz.

Maç başladığında kafam bunlarla meşguldü. Sahada oynanan futbol kötü sayılmazdı. Galata spor erken gol bulmuş, ardı arkası pozisyonlara giriyordu. Fakat son hafta maçı olmayan Galata için en az sahadaki maç kadar Vefa ve Ayazağa maçlarının skorları da önem taşıyordu. Tribünde iki takımın belki gerçek futbol aşığı onlar olan yöneticileri, cezalı oyuncular ve oyuncuların eşi dostu dışında fazla seyirci yoktu. Gelenler de çekirdeğini yiyerek sohbetini ederek maçını izliyordu. Yanımızdaki ikili bir ara Tanyeviç eleştirisine girişti. İyi oynayan oyuncuyu dinlendirmek için kenara alıyor, sonra da unutuyordu. Tanyeviç’in ardından Ülker’den gelen parayı basketbol şubesinde kullanmayan Beşiktaş yönetimi hedefteydi. Vefa ilk yarıyı 3-0, Ayazağa 2-0 önde bitirdiği haberi tribünlerin bilgisindeydi. Galatalılar için geriye son hafta Vefa’nın Çekmeköy deplasmanından puansız dönme ihtimali kalıyordu. İkinci yarının başında bir gol daha buldu Galata. Her atağı en azından %75 gol tehlikesi oluyordu. Sahadaki iki takım arasında bariz güç farkı vardı. Bu sonuçla Esenyurt-Ayazağa maçının sonucu ne olursa olsun Esenler küme düşecekti. Gidişat bu yöndeydi. Rakiplerin maçlarını önde götürdüğü haberlerinin gelmesi ve güneşin ısıtan ışınları tribündekileri öyle bir gevşetmişti ki, Galata’nın atak yaptığı yarı sahadaki yardımcı hakemin inanılmaz 3-4 ofsayt kararı vermesi bile tansiyonu yükseltmeyecekti. Esenler temsilcisinin 6 numaralı oyuncusunun ilk yarıda direkten dışarı giden serbest vuruşu ikinci yarıda da aynı şekilde sonuçlanınca uzun uzun yakarışlarını dile getirdi 6 numara: “Gir be!” Sahadaki rakip oyuncunun genelde sevimsiz algılanan bu bağrışlı yakarışları bile tebessümle karşılanacaktı.

Maçı Galata çok be rahat 3-0 kazandı. Lakin herkeste buruk bir hava vardı. Vefa’ya son hafta tek puanın bile yetecek olmasıydı burukluğun nedeni. Nitekim “Allahtan ümit kesilmez”in varlığı da başka bir gerçekti.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kurum ve kişilere hakaret eden yorumlar yayımlanmaz. Gözden kaçmış yorumlar olabilir, lütfen bizimle iletişime geçiniz.