Uzun yıllar profesyonel liglerde Gaziosmanpaşaspor, Diyarbakırspor, Adanaspor, Küçükköyspor, Eitmesgut Şekerspor, Orduspor gibi ekipleri çalıştıran, bu sezon Çerkezköy Belediyespor'un başında olan teknik direktör Metin Yıldız, amatördeki ilk 3 ayında gözlemlediklerini ve amatör futbol üzerinden Türk futbolunun sorunlarını kaleme aldı..
YAZI: METİN YILDIZ
Bir ülkenin futbol kalitesi o ülkede amatör kümede oynanan maçlarda topun oyunda kalma süresiyle doğru orantılıdır...
Bunu açmadan önce bu ülkede görev yapan bir teknik adam olarak kendimi sorgulamam gerekiyor. Bizler bu ligleri anlamadan orada yaşanan sorunları çözmeden bu ülkede bir futbol kültürü yaratma şansına sahip olamayız. Ne zaman ki bir şekilde bu liglerde görev alıyoruz ancak o zaman gerçek suratımıza tokat gibi patlıyor. Beş yıldızlı otellerde girdiğimiz kamplar, Antalya'nın cennetinde halı gibi sahalarda geçirilen zamanlar hep bizim için bu ülkenin gerçeği oldu. Bırakın federasyon yöneticilerini Milli takımlarda görev yapan teknik adamları üst düzey dediğimiz liglerde görev yapan teknik adamların hangisi bu ligin daha kaliteli oynanabilmesi için bugüne kadar bir şey yapmışız. Hep ‘biz ne yapabiliriz ki’ diye işin içinden çıktık bugüne kadar. Sonra sanki bu ülkedeki futbolu dışardan gelen yabancılar yapılandırıyor da bütün suç onlardaymış gibi Aragones'in yaşı üzerinden, Skibbe’nin tecrübesizliğinden dem vurup kendi sorumluluğumuzu atıyoruz.
Şu an ülkede oynanan futboldan kaç kişi memnun? Ayıptır beyler Süper Lig’de çalışan yabancı sayısı iki. Diğer takımların bütün antrenörleri Türk. Bizler hala top yekün ırkçılığa varan söylevlerle iki yabacıya çıkarıyoruz faturayı. 2. liglerde, 3. liglerde amatör kümelerdeki kalitesizliğinde mi sorumlusu bu adamlar? Her kesim önce kimseyi suçlamadan şapkasını önüne koyup ben ne yapıyorum, bu ülkenin futbol kalitesi için ben ne yapabilirim diye kendini sorgulaması gerekiyor...
3 aydır Tekirdağ Süper Amatör Küme takımlarından Çerkezköy Belediyespor’da görev yapıyorum. Bizim futbol kültürümüzün temellerinin buralarda atılması gerekir diye düşünüyorum. Ama maalesef burada oynayan oyuncularımızın en temel hakkı olan oyun oynama şartlarını dahi sağlamakta zorlanıyoruz. Yukarıda söylediğim gibi bizler hem federasyonuyla hem hakemlerimizle hem de biz teknik adamların sorumluluk duygusuyla bu ligde topun oyunda kalma süresini yukarılara çekebilirsek bu ülke futboluna çok büyük bir yenilik getirebiliriz.
Federasyon nasıl ki bir maçın olmazsa olmazları varsa, maçın başlaması için ev sahibi takımın sorumlulukları arasına top toplayıcı görevli uygulamasını başlatabilir. Bizler oyuncularımıza özellikle kaybetmenin kazanmanın ötesinde aslolanın oyun oynamak olduğunu aşılayabiliriz. Çünkü oyuncuyu oyun kadar geliştiren başka bir şey daha yoktur. O zaman inanıyorum ki skor kaygısıyla, yalandan sakatlanma numarası yapmalarını engelleyebiliriz. Asıl yenilginin oyun oynanırken kaybetmek değil, topu oyun dışında tutarak kazanmak olduğu gerçeğini onlara öğretebiliriz. Bunları onlara öğretecek olanlar bizleriz. Federasyon başkanı sembolik de olsa ayda bir değişik illerde bir maçı seyredebilir. Mili takım hocalarımız yine sembolik de olsa boş zamanlarında bir amatör takım idmanını seyredebilirler. Yaş sınırlaması koyup bu ligin kalitesini arttıramazsınız. Orada oynayan oyuncularımızın kalitesini arttırarak ancak bu ligin kalitesini yükseltebiliriz.
Bu bağlamda en önce bizler kendi kalitemizi yükseltmeliyiz ki insanlara verecek bir şeyimiz olsun. ‘Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar’ demiş Mevlana yıllar önce. Yine O'nun bir sözüyle bitirelim: Artık yeni şeyler söyleme zamanı geldi de geçiyor bile… En uzun yolculuklar bile küçük bir adımla başlarmış biz o adımı atmaya atarız.
Bir ülkenin futbol kalitesi o ülkede amatör kümede oynanan maçlarda topun oyunda kalma süresiyle doğru orantılıdır...
Bunu açmadan önce bu ülkede görev yapan bir teknik adam olarak kendimi sorgulamam gerekiyor. Bizler bu ligleri anlamadan orada yaşanan sorunları çözmeden bu ülkede bir futbol kültürü yaratma şansına sahip olamayız. Ne zaman ki bir şekilde bu liglerde görev alıyoruz ancak o zaman gerçek suratımıza tokat gibi patlıyor. Beş yıldızlı otellerde girdiğimiz kamplar, Antalya'nın cennetinde halı gibi sahalarda geçirilen zamanlar hep bizim için bu ülkenin gerçeği oldu. Bırakın federasyon yöneticilerini Milli takımlarda görev yapan teknik adamları üst düzey dediğimiz liglerde görev yapan teknik adamların hangisi bu ligin daha kaliteli oynanabilmesi için bugüne kadar bir şey yapmışız. Hep ‘biz ne yapabiliriz ki’ diye işin içinden çıktık bugüne kadar. Sonra sanki bu ülkedeki futbolu dışardan gelen yabancılar yapılandırıyor da bütün suç onlardaymış gibi Aragones'in yaşı üzerinden, Skibbe’nin tecrübesizliğinden dem vurup kendi sorumluluğumuzu atıyoruz.
Şu an ülkede oynanan futboldan kaç kişi memnun? Ayıptır beyler Süper Lig’de çalışan yabancı sayısı iki. Diğer takımların bütün antrenörleri Türk. Bizler hala top yekün ırkçılığa varan söylevlerle iki yabacıya çıkarıyoruz faturayı. 2. liglerde, 3. liglerde amatör kümelerdeki kalitesizliğinde mi sorumlusu bu adamlar? Her kesim önce kimseyi suçlamadan şapkasını önüne koyup ben ne yapıyorum, bu ülkenin futbol kalitesi için ben ne yapabilirim diye kendini sorgulaması gerekiyor...
3 aydır Tekirdağ Süper Amatör Küme takımlarından Çerkezköy Belediyespor’da görev yapıyorum. Bizim futbol kültürümüzün temellerinin buralarda atılması gerekir diye düşünüyorum. Ama maalesef burada oynayan oyuncularımızın en temel hakkı olan oyun oynama şartlarını dahi sağlamakta zorlanıyoruz. Yukarıda söylediğim gibi bizler hem federasyonuyla hem hakemlerimizle hem de biz teknik adamların sorumluluk duygusuyla bu ligde topun oyunda kalma süresini yukarılara çekebilirsek bu ülke futboluna çok büyük bir yenilik getirebiliriz.
Federasyon nasıl ki bir maçın olmazsa olmazları varsa, maçın başlaması için ev sahibi takımın sorumlulukları arasına top toplayıcı görevli uygulamasını başlatabilir. Bizler oyuncularımıza özellikle kaybetmenin kazanmanın ötesinde aslolanın oyun oynamak olduğunu aşılayabiliriz. Çünkü oyuncuyu oyun kadar geliştiren başka bir şey daha yoktur. O zaman inanıyorum ki skor kaygısıyla, yalandan sakatlanma numarası yapmalarını engelleyebiliriz. Asıl yenilginin oyun oynanırken kaybetmek değil, topu oyun dışında tutarak kazanmak olduğu gerçeğini onlara öğretebiliriz. Bunları onlara öğretecek olanlar bizleriz. Federasyon başkanı sembolik de olsa ayda bir değişik illerde bir maçı seyredebilir. Mili takım hocalarımız yine sembolik de olsa boş zamanlarında bir amatör takım idmanını seyredebilirler. Yaş sınırlaması koyup bu ligin kalitesini arttıramazsınız. Orada oynayan oyuncularımızın kalitesini arttırarak ancak bu ligin kalitesini yükseltebiliriz.
Bu bağlamda en önce bizler kendi kalitemizi yükseltmeliyiz ki insanlara verecek bir şeyimiz olsun. ‘Testinin içinde ne varsa dışarıya o sızar’ demiş Mevlana yıllar önce. Yine O'nun bir sözüyle bitirelim: Artık yeni şeyler söyleme zamanı geldi de geçiyor bile… En uzun yolculuklar bile küçük bir adımla başlarmış biz o adımı atmaya atarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder