YAZI: OGÜN ABACI
Futbolun en önemli unsurudur "kale". Sahaya çıktığınızda tribünlerden sonra, ikinci gözünüze çarpan 2 metre 44 santim yüksekliğinde ve 7 metre 32 santim eninde boşluğu ifade eden, 12 cm'den az olmayan kalınlıktaki beyaza boyalı direkleri ile heybetli bir dikdörtgen. Fetih edilme büyüsü ile santraforundan, müzmin yedeğine kadar herkesi cezbeder, Kale'yi feth eden kadroya girer. Kendisine eşlik eden filelerin rüzgarla dansındaki ahenk, Kalenin haşmetini bir o kadar arttırır.
Futbolun olmazsa olmazı "Kale", maceracıdır, maçların kaderini etkilemekten hoşlanır. Zaman zaman sağ, sol ve üst direkleri ile önündeki bekçiye yardımcı olur. Tam gol oldu dediğimiz anda bir bakarız, daralmış, topla teması sağlamış ve topu gerisin geriye yollamış, bir bakmışsınız muzipliği bürünüp, direkten döndüğünü düşündüğümüzde banttan topu içeri buyur etmiş.
Kale'nin üç hali vardır, sevenleri bilir.
Bir tanesi "Tek Kale"dir. İki takım tek bir Kaleye hücum eder. Antrenmanlarda sıkça defans oyuncularının gelişimi için uygulanır. Tarih sahnesine , arsalarda; yer darlığı ve oyuncu sayısı az olduğunda çıktığı söylenir. 1995 öncesi Ulusal Takımımızın, maçlarını sık sık "Tek Kale" oynaması, tarihsel bir gerçektir...
İkinci hali malum, herşeyin denk olduğu ortamlarda oynanan Çift Kaledir. Onbire onbir maçlarda, herşeyin normlara uyduğu yerlerde kullanılır. Günümüz futbolunu temsil eder. İki rakip ve korumaya çalıştıkları Kale'leri.
Üçüncü hali Japon Kale'dir. Üç ve üstü sayıda, belli aralıklarla korulan ve her oyuncunun kendisine ait ve savunmakla yükümlü olduğu Kale dir. Çekik gözlü olduğu için Japon derler, ama aslında çok olduğundan bu adı almıştır. Bu da kalenin muzip yönünü anımsatır. Kimsenin kalesini boş bırakmaya, dalgaya düşme lüksü yoktur. Her beş gol yiyen hem tribüne çıkar, hem de gazozdan olur. Affı yoktur... Engebeli arsaların, modern antrenman sistemine kazandırdığı ilkel savunma çalışmasını barındırır.
Mahalle arasında oynanan "arsa futbolunun" en garibanı Kale, iki baba vari taştan ve ayak-adım hesabı ile boyutu belirlenerek hizmete açılır. Genişliği, en büyüğü 36 ayak-adımlı Büyük Kale ve en küçüğü 9 ayak-adımlı Minyatür Kale olarak betimlenir. Bu hallerde, Kale'nin yüksekliği, Minyatür Kale'de bel hizası, Büyük Kale'de göz hizası kadardır. Burada bile şakalarına devam eden kale, mahalle maçlarında taş üstü tartışmasına da çokça meydan verir. Hatta bu yüzden de mahalle kavgalarının sık sık çıktığı görülür...
Tribünlerin unutamadığı enstanteneleride barındırır. Ünal Karaman'ın İngiliz kalesinin direğinde patlayan şutunu anımsarız ya da üst direkten vurupta gol çizgisinin içine veya dışına vurduğunu tribünden tespit edemediğimiz pozisyonları da kale direğinin yükseklik ve alçaklığına yorumlayıp, hayıflanırız. Ama bir gerçek var ki, pek çok Kale Direğinin, önündeki kaleciden çok daha iyi performans gösterip 1 puanın kurtarıcısı olduğudur...
Futbolun en önemli unsurudur "kale". Sahaya çıktığınızda tribünlerden sonra, ikinci gözünüze çarpan 2 metre 44 santim yüksekliğinde ve 7 metre 32 santim eninde boşluğu ifade eden, 12 cm'den az olmayan kalınlıktaki beyaza boyalı direkleri ile heybetli bir dikdörtgen. Fetih edilme büyüsü ile santraforundan, müzmin yedeğine kadar herkesi cezbeder, Kale'yi feth eden kadroya girer. Kendisine eşlik eden filelerin rüzgarla dansındaki ahenk, Kalenin haşmetini bir o kadar arttırır.
Futbolun olmazsa olmazı "Kale", maceracıdır, maçların kaderini etkilemekten hoşlanır. Zaman zaman sağ, sol ve üst direkleri ile önündeki bekçiye yardımcı olur. Tam gol oldu dediğimiz anda bir bakarız, daralmış, topla teması sağlamış ve topu gerisin geriye yollamış, bir bakmışsınız muzipliği bürünüp, direkten döndüğünü düşündüğümüzde banttan topu içeri buyur etmiş.
Kale'nin üç hali vardır, sevenleri bilir.
Bir tanesi "Tek Kale"dir. İki takım tek bir Kaleye hücum eder. Antrenmanlarda sıkça defans oyuncularının gelişimi için uygulanır. Tarih sahnesine , arsalarda; yer darlığı ve oyuncu sayısı az olduğunda çıktığı söylenir. 1995 öncesi Ulusal Takımımızın, maçlarını sık sık "Tek Kale" oynaması, tarihsel bir gerçektir...
İkinci hali malum, herşeyin denk olduğu ortamlarda oynanan Çift Kaledir. Onbire onbir maçlarda, herşeyin normlara uyduğu yerlerde kullanılır. Günümüz futbolunu temsil eder. İki rakip ve korumaya çalıştıkları Kale'leri.
Üçüncü hali Japon Kale'dir. Üç ve üstü sayıda, belli aralıklarla korulan ve her oyuncunun kendisine ait ve savunmakla yükümlü olduğu Kale dir. Çekik gözlü olduğu için Japon derler, ama aslında çok olduğundan bu adı almıştır. Bu da kalenin muzip yönünü anımsatır. Kimsenin kalesini boş bırakmaya, dalgaya düşme lüksü yoktur. Her beş gol yiyen hem tribüne çıkar, hem de gazozdan olur. Affı yoktur... Engebeli arsaların, modern antrenman sistemine kazandırdığı ilkel savunma çalışmasını barındırır.
Mahalle arasında oynanan "arsa futbolunun" en garibanı Kale, iki baba vari taştan ve ayak-adım hesabı ile boyutu belirlenerek hizmete açılır. Genişliği, en büyüğü 36 ayak-adımlı Büyük Kale ve en küçüğü 9 ayak-adımlı Minyatür Kale olarak betimlenir. Bu hallerde, Kale'nin yüksekliği, Minyatür Kale'de bel hizası, Büyük Kale'de göz hizası kadardır. Burada bile şakalarına devam eden kale, mahalle maçlarında taş üstü tartışmasına da çokça meydan verir. Hatta bu yüzden de mahalle kavgalarının sık sık çıktığı görülür...
Tribünlerin unutamadığı enstanteneleride barındırır. Ünal Karaman'ın İngiliz kalesinin direğinde patlayan şutunu anımsarız ya da üst direkten vurupta gol çizgisinin içine veya dışına vurduğunu tribünden tespit edemediğimiz pozisyonları da kale direğinin yükseklik ve alçaklığına yorumlayıp, hayıflanırız. Ama bir gerçek var ki, pek çok Kale Direğinin, önündeki kaleciden çok daha iyi performans gösterip 1 puanın kurtarıcısı olduğudur...
7.33 değil 7.32 :)
YanıtlaSilcook güzek bi yazı ya efkan abi. bole eğlenceli yazılarını hep bekliyoruz
YanıtlaSilYazıyı sevgili Ogün Abacı yazdı Ramazan kardeşim. Gerçekten bence de güzel bir yazı. Umuyorum ki devamı da gelecektir.
YanıtlaSilDÜZELTME : Kale uzunluğu 7,32 olacağı yerde 7,33 yazılmıştır öür dilerim..
YanıtlaSilOgün Abacı