HAYAT İLERİYE DOĞRU YAŞANIR
AMA GERİYE DOĞRU ANLAŞILIR.
İstanbul Süper Amatör Lig’de dördüncü haftaya geldik. İlk üç hafta boyunca sizleri elimizden geldiğince, dilimizin döndüğünce bilgilendirmeye çalıştık. Elbette bizim de hatalarımız oldu, olmaya da devam edecektir. Ancak biz; hiçbir zaman adaletsiz olmamaya çalıştık. Öfkeyle, zaman zaman bazı kimselerin hakkını yemiş olabiliriz ama genelde fazla suya-sabuna dokunmamaya özen gösteriyoruz. Mesele ben bir kişi için yazıyorum ancak o davranışların aynısını sergileyen on kişi daha var ise ben hepsine birden sallamış oluyorum! Örnek vereyim; bir yöneticiyi anlatmıştım size, “taşımacılık yapıyor” demiştim. Sekiz farklı isim söylediler, “bu mu, yoksa şu mu?” diyerek. Beni arıyorlar; beni anlatmışsın diyerek…”Sizi anlatmadım ama demek ki siz de bunları yapıyorsunuz” diyorum arayan kişilere. Genel olarak, sizlere verdiğimiz bilgilerde asla yanıltıcı olmamaya çalıştık. Doğru bildiğimizi asla gizlemedik, en doğru bildiklerimizi anlatmaya çalıştık. Hata yaptığımız olmadı mı? Defalarca oldu. İsimleri karıştırdığımız, yanlış kişileri itham ettiğimiz, kötü oynayanları iyi oynamış gibi gösterdiğimiz de oldu. Ancak hata yapmak başka şeydir, yanlış yapmak başka. Yazmadığımız konularda oldu tabii ki. Bize “sır” olarak verilen hiçbir bilgiyi açıklamadık. Zaten öyle ilginç şeyler var ki; bilsem ki Amatör futbol düzelecek, kalite yükselecek; bana “yaz” denilerek verilen her bilgiyi takır takır kullanırım, adam bildiklerimizin adam olmadıklarını, kimin neyin peşinde ve hangi amaca hizmet ettiğini açık açık anlatırım.
Öz eleştiri bildiğiniz gibi insanın egolarından sıyrılıp insanin kendi durum ve tutumunu değerlendirme durumudur. Özeleştiri yapan kişi, yaptığı yanlışlıkları, eksik yönlerini daha iyi görür demişti birileri. “Özeleştiri yapmak, başkalarını eleştirmeden önce çok iyi düşünmeyi ve düşüncelerini açıklarken daha insaflı davranmayı sağlar” diye de eklemişti.
Bunu neden yazıyorum, bazen eleştirinin dozunu kaçırdığımı düşünüyorum. Belki de bazıları hakkında daha ağır yazmalıyım diye düşündüğüm de olmuyor değil. Kızma, içerleme, öfkelenme, darılma ve nefret etme gibi duyguları tüm insanlar hissederler. Biz de haliyle bunları yaşıyoruz, bize kızan veya bizden nefret eden varsa da, bu onların da en tabii hakkıdır diye düşünüyorum.
“Burak Kurtuluş, sen bizlere adaletten bahsediyorsun ancak adaletsizliğinin en kralını sen yapıyorsun” diyorlar. Bir haftada kaç tane maç izliyorsun da bu yorumları yapıyorsun diyorlar. Cevap vereyim; en az iki, en fazla dört maç izleyebilirim. Mesela bu hafta sadece iki maç izledim. Cumartesi günü; Yıldırım Bosna-Büyükçekmece ve Pazar günü ise THY-Alibeyköy Parseller maçlarını izleyebildim. Ancak benden fazla maça giden dostlarımız-büyüklerimiz var, onlarla fikir alışverişi yapıyorum, içeriden bilgi alıyorum ve güvendiğim her kaynağa danışıyorum. Bizim için mağlup yaz kardeşim diyenler de var. Farklı kazanırız diyenlerde.
Mesela bir büyüğümüz Cuma akşamı aradı, “Pazariçi Köprülü maçını yazmamışsın ancak bu maçta Pazariçi Köprülü puan alacak” dedi. Öyle de oldu. Çatalca maçı için o bölgeyi çok iyi bilen birisi aradı, “Çatalca kazanacak” dedi. Fakat ben bu maçı da yazmadım. Selimiye’den bir arkadaşım aradı, “Kağıthane, Selimiye’ye en fazla 45 dakika dayanır ikinci yarı fark olur” dedi. Göktürk’ün Hocası ile konuştum, “bu haftadan sonra sen bizi izle” dedi. Zara Ekinli maçında Göktürk’den galibiyet bekliyorum mesela.
Şimdi ben kimim de hata yapmamayım. Einstein, “Hiç hata yapmamış adam, yeni bir şey denememiştir” diyebiliyorsa, ben kimim! Ben kimim ki hata yapmamayım? Aranızda hata yapmayan var mı? Bazen hata yaparak yeni şeyler öğreniyoruz. Bu benim için nasılsa, Antrenörlerimiz, Hakemlerimiz, futbolcularımız ve yöneticilerimiz için de aynı. Koskoca Kanuni Sultan Süleyman tarihte hata yapmış. Hem de evladına karşı. Yerine geçmesi beklenen evladına karşı hata yapmış bir büyük Devlet Adamı. Bizim de hatalarımız olacak, bilerek değil ama olmaya devam edecek. Biz elimizden gelen azami çabayı göstersek de hatalar maalesef olacak. Ancak yanlış yapmayacağım.
ŞEHZADE MUSTAFA’YI BİLİR MİSİNİZ?
Kanuni Sultan Süleyman’ı tarih bilgisi iyi olan hatırlarlar. Trabzon şehrinde 27 Nisan 1494 tarihinde doğdu. 25 yaşında, Babası Yavuz Sultan Selim Han’ın ölümü üzerine İstanbul’a geldi ve 10. Osmanlı Sultanı olarak tahta çıktı. Kanuni Sultan Süleyman 46 yıl başarı ile görev yapmış olan bir Sultan’dır. Ayrıca kendisinden başka erkek kardeşi olmadığı için tahta geçişi çok kolay ve çatışmasız olan Sultan Süleyman, Babası Yavuz Sultan Selim tarafından tek Şehzade olduğu için küçük yaşlardan itibaren çok titiz bir şekilde yetiştirmeye başladı. Benzeri görülmemiş bir terbiye ve tahsil gördü.
Kanuni Sultan Süleyman, azim ve irade sahibiydi. Yapacağı işlerde hiç acele etmez, gayet geniş düşünür ve verdiği emirden asla geri dönmezdi. İş başına getireceği adamlara, kabiliyet derecelerine göre görev verirdi. Kendisine “Kanuni” denmesi, yeni kanunlar icat etmesinden değil, mevcut kanunları yazdırtıp çok sıkı bir şekilde tatbik etmesinden dolayıdır. Kanuni Sultan Süleyman adaleti seven bir padişahtı. Mısır’dan gelen vergiyi haddinden fazla bulup, yaptırdığı araştırma sonunda halkın zulme uğradığını düşünmesi ve Mısır Valisi’ni değiştirmesi bunun açık kanıtıdır. Ancak ben, Osmanlı tarihini çok iyi bildiğimi iddia eden birisi olarak nedense Osmanlı Sultanları arasında Kanuni Sultan Süleyman denilince içim burkulur, yüreğim sızlar ve hemen aklıma Şehzade Mustafa gelir ve üzülürüm.
Şehzade Mustafa, Kanuni Sultan Süleyman’ın Hürrem Sultan’dan olmayan iki oğlundan biridir. Bilirsiniz ki o dönemde şehzadelerin eğitimleri oldukça ciddiydi. Anadolu’nun çeşitli kısımlarında Valilik (sancak beyliği) yaparak tecrübe kazanırlardı. Kardeşleri Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid gibi Şehzade Mustafa da bu düstürdan nasiplerini almışlardı. Şehzade Mustafa Amasya valiliği görevindeydi. Şehzade Mustafa ile aynı anne-babadan olan Şehzade Mehmet kendi eceli ile öldükten sonra Hürrem Sultan için kendi oğlu Şehzade Selim ve Şehzade Bayezid’e tek rakip olarak Şehzade Mustafa kalmıştır. Şehzade Mustafa çok iyi eğitilmiş, çok cesur ve başarılı bir askerdi. Halk ve asker nezdinde de çok sevilirdi.
Şehzade Mustafa’nın Kanuni Sultan Süleyman’ın en büyük oğlu olması, ordu ve halk tarafından sevilen bir şehzade olması nedeniyle babasından sonra tahta çıkması bekleniyordu. Ancak, Sultan Süleyman 1553 yılında oğlu Mustafa’yı kendisini tahttan indirmeyi planladığı inancıyla Ereğli Ovası’nda boğdurttu. Hürrem Sultan adındaki Ukrayna asıllı devşirme Haseki Sultan’ın, Kanuni Sultan Süleyman’ı bu kararında etkilediği inancı yaygındır. Ağustos 1553’te İran seferine çıkan Kanuni’nin ordusuna kendi ordularıyla Bayezid ve Selim de katılır. Mustafa da Amasya’dan kendi askerleriyle yola çıkar ve hiç bir şeyden habersiz Tokat yakınlarında Aktepe’de babasının ordusuna katılır. El öpmek için babasının otağına girdiğinde nöbetçiler silahlarını dışarıda bırakmasını ister (o dönemde bir tek şehzadeler padişah çadırına silahlarıyla girebilmektedir). O yüzden Mustafa bu isteğe bir anlam veremez, biraz kızar, kırılır ama silahlarını bırakır. Kendisini koruyan 3-4 adamına dışarıda beklemelerini söyler. İçeri girdiğinde babasını göremez, endişesi artmıştır. Tam o sırada 7 dilsiz cellat üstüne atılır ve yağlı ibrişim kemendini boynuna takmaya çalışır. Çok güçlü olan Mustafa’yı bir türlü yere düşüremez dilsizler. Güçlü yumruklarıyla dilsizleri kendinden uzakta tutmakta olan Mustafa eski arkadaşı Zal Mahmut Ağa’nın geldiğini görür. Zal Mahmut Ağa elinde baltayla gelmektedir. O kadar sene şehzadeden iyilik görmüş, ona yoldaşlık yapmış bu kişi baltayla Mustafa’nın sırtına vurur. Yere düşen Mustafa’nın boynuna kement atılır. Ve oracıkta daha 38 yaşında, Osmanlı tarihinin en parlak padişahlarından biri olabilecek kapasiteye sahip bu insanın düşüşü belki de Osmanlı’nın düşüşünün bir provasıydı.
Kanuni, kimi tarihçilere göre entrika olduğundan haberdar olmasına rağmen devletin bekası için, kimi tarihçilere göre de haberdar olmadan kendi iktidarı için Şehzade Mustafa’nın öldürülmesini emretmiştir. Osmanlı İmparatorlu’ğunda bir devrin kapanmasında ve çöküş devrinin başlamasında bu Hürrem Sultan gibi başka amacı olan kişilerin etkisi çoktur. Hatta Süleymaniye Camisi’ne her gittiğimde Allah biliyor, Sultan Süleyman için dua eder, Sultanımızın hemen yanı başında yatan Hürrem Sultan’a ise dua etmeden kabrinden ayrılırım. Kabir ahlakına bile sığmayan bir davranışta bulunuyorum ama 457 yıl sonra bile olsa bu Devlet, geçmiş zamanlarda kötü günler yaşadıysa, işgallere uğradıysa, mezalim gördüyse ve hatta halen iç sorunlarla uğraşıp, dışarıya yüzümüzü dönemiyorsak, bunlar tarihte yaptığımız yanlışların eseridir.
Kanuni Sultan Süleyman’ın son nefesini verdiği Zigetvar seferinde, Zigetvar kalesini kuşatılması sırasında ölürken, dudaklarından yalnızca, belki de istemeden de olsa ölüm emrini verdiği, boğdurttuğu ve bir Türk hanımdan olan ve gelecekte dedelerinden ve babasından bile çok daha büyük bir Padişah olması beklenen evladının adını sayıkladığı, “Mustafa’ya yazık ettim” dediği duyulmuş ve Büyük Sultan’ın ölürken gözlerinden yaşlar geldiği tarihçiler tarafından iddia edilmiştir. Halkına ve tebaasına karşı son derece adaletli olan Yüce Padişah, biricik evladına karşı maalesef adaletsiz davranmıştı ve bu olayı son nefesini Yüce Allah’a teslim ederken dahi unutmamıştı.
Bir baba düşünün. (beni en iyi baba olanlar anlar şimdi) Evladı için canını verecek babaları düşünün, bir de kendinizi düşünün. Bir baba olduğunuzu düşünün, bir de sizi yetiştiren babanızı düşünün. Oğlunuza, kızınıza, çocuklarınıza karşı çok kızsanız da zarar verebilir misiniz? Ne için çalışıyoruz, kimin için uğraşıyoruz, çocuklarımız için değil mi? Sultan Abdülhamit kız çocuğu yanarak ölünce, Şişli Etfal Hastanesini yaptırmış, “Başka babaların çocukları yanmasın” diye.
Her Antrenör şimdi bir babadır, her Kulüp Başkanı şimdi bir babadır. Bir Kulüp Başkanı anlatayım size kısaca, o zamanlar 50 yaşında bu Başkanımız, ancak çocuğu olmuyor. Tüm futbolcular, Başkan’a, “Baba” diye hitap edince elinde olmadan gizli gizli ağlıyor, “Baba olamadım” diye. Yıldız takımının şampiyonluk maçında tribünde geliyor mutlu haber. “Başkan, baba oluyorsun” diyorlar. Allah nasip ederse olur, sen yıllarca 300 tane gencecik fidana babalık yaparsan, Allah da seni yaptığın iyilikler ile mükafatlandırır elbette.
Adalet demiştik, devam edelim. Kim adaletli olmalı? Bürokratlar ve bizi yönetenler adaletli olmalı. Bakın size güzel bir hikaye anlatayım;
Mayıs 1522’de Asitane’de, (İstanbul’un eski adların birisidir, devletin beşiği anlamına gelir) bir köyde, bir adam bir diğerinden bir tarla satın alıyor ve tarlayı sürmeye başlıyor. Çok geçmeden tarlayı süren adamın sabanına ağzına kadar çil çil altın dolu bir küp takılıyor. Ancak tarlayı süren adam altını sahiplenmek yerine tutuyor, tarlayı satın aldığı öteki adama altınları teslim etmek istiyor; diyor ki; Ben senden tarlanın üstünü satın aldım, altın’ı değil. Eğer tarlanda bu kadar altın olduğunu bilseydin elbette ki bana bu fiyata tarlayı bırakmazdın. Al dostum diyor, bu altınlar senindir.
Tarlanın ilk sahibi daha başka türlü mukabele ediyor, “ben sana tarlayı olduğu gibi, taşı ile toprağı ile beraber sattım. Bu sebepten dolayı, çıkan altınları almaya hiç hakkım yoktur. Bu altınlar senindir, dilediğini yapabilirsin.
Fakat öteki, bu işten kendi üzerine vebal kalacağında direterek meseleyi Kadı’ya götürmeyi teklif ediyor ve iddialarını Kadının huzurunda tekrarlıyorlar. Kadı, meseleyi dikkatle dinledikten sonra her ikisine de çocukları olup, olmadığını soruyor. Birisinin kızı, diğerinin de oğlu olduğunu öğrenince, oğlan ile kızı nikahlamaya ve altını çeyiz olarak vermeye karar veriyor ve de ekliyor; Sizin gibi dürüst ve namuslu ademlere yakışan da birbirinize dünür olmaktır.
Amatör ligimizin en büyük sorunu Amatör olmamızdır
Bu hafta mutlaka değinmem gereken bir-iki hususu sizlere aktarmak istiyorum. Bu Amatör Futbol Camiasını yönetenlere Rabbimiz, Hz. Eyüp ve Hz. Yusuf sabrı versin. Ne kadar zor insan varsa bir araya toplanmış gibi. Başkanlarından tutun da, Antrenörlerine kadar. Futbolcusundan tutun da Hakemine kadar. Çok zor bir iş Amatör Futbola yönetmek. Ondan çok daha zoru ise bu Liglerde Hakemlik yapmak ve Hakem yetiştirmek. Sokak futboluna 32 trilyon gibi ciddi bir para ayıran ve hiçbir sonuç alamayan TFF’nin üst düzey yöneticileri bu ligi neden bu kadar görmezden gelirler hiç anlamıyorum.
Örnekler ile anlatacağım sizlere; bir Başkan var, Teknik Direktöre devre arası taktik vermeye kalkıyor, kazandığı maçtan sonra bile hesap sormaya kalkıyor. “3 fark da neymiş, bu adamlara 8 fark atmazsanız, benden para istemeyin kardeşim” diyebiliyor. “Al paranı da git” diyecek Yönetim Kurullarını mumla arıyoruz haliyle. Hayatında futbol topu ile hiç teması olmamış, evinin balkonuna kaçan topu bile kesmeye kalkmış bir adam Kulüp Başkanı olursa böyle olur haliyle. Başka bir örnek vereyim sizlere, geçtiğimiz sezon 2. Amatör Lig’de bir maç izliyorum. Çifte Minareli Medrese’si, Pir Sultan Abdal’ı ve Aşık Veysel’i ile meşhur güzel bir Anadolu ilimizin takımı. Maçı kazanmışlar, saha içinde seviniyorlar. Tam bu esnada sivil bir kişi sahaya doğru koşuyor ve sevinen futbolculara ve o bölgeye doğru yanaşan Teknik Direktör’e el-kol hareketleri ile bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Belli ki Başkan, oynanan futbolu beğenmemiş, fırça atacak. O takımın Antrenörü de Allah için adamın hası. Defalarca başka bir takım ile Türkiye Finallerine gitmeyi başarmış, kaliteli bir insan. Ben, bir tepki bekliyorum Hoca’dan, “Haydi Hocam” diyorum içimden, “sana yakışanı yap şimdi” Hoca, sanki beni duymuş gibi, önce yakasındaki kartı çıkartıyor tepkili bir şekilde. Başkasına veriyor. Sonra da tepkisini seyircilerin de anlayacağı şekilde el-kol hareketleri ile anlatıp, kendisine yakışanı yapıyor. Antrenörlerin bayrağını yere düşürmüyor. Kapıda Hoca’yı yakalayıp, tebrik ediyorum. Çok da sevdiğim bir insan. Galibiyetini kutluyorum ve teşekkür ediyorum Hoca’ya. “Keşke” diyorum; “her Hocamız senin gibi olabilse.”
Bir Antrenör var, sezon öncesi yatmış tabiri caiz ise. Futboldan da anlamıyor, malzemecilik yaparken sahte evrak ile futbol oynadı gösterilip, Antrenör diploması almış ama imzasını bile atmaktan aciz. Maçta, Yedek Kulübesinde oturunca kendisini Felix Magath sanmaya başlıyor. İlk dakikadan itibaren hem Hakem’e sallıyor hem de futbolcularının sülalesinden bahsediyor. Bir de yeni bir şey öğrenmişler, 2. dakika tüm futbolcularını ısınmaya gönderiyor sonra da yanındaki yönetici diye geçinen adam ile hazır kulübede kimseler yokken ağzına gelen küfrü ediyorlar. Yardımcı Hakem duyuyor bunları ama o da “ipimle kuşağım” tarzı takılıyor o esnada. İmam osurursa cemaat sıçar misali, Hakem’e sallayan Antrenörün futbolcusu da 10. dakikada kendini oyundan attırmayı başarı sayıyor. Hem nasılsa mahalle kahvesinde arkadaşlarına hava atacak o futbolcu, “Hakem’e bir çaktım, feleği şaştı” diyecek.
Futbolcularımız var, evlere şenlik. Adamın sarı kartı var, durmadan Yardımcı Hakem ile uğraşıyor. Yardımcıyı gözüne kestirmiş belli. Adamlar 40 metreden golü yemişler, top, yırtık olan fileden çıkmış ama Hakem doğru açıda olduğu için hemen veriyor golü, Yardımcı da uyanık çocuk, işi hemen çözüyor ve santraya doğru depar atıyor. Bu bizim genç ama cinliği öğrenmiş futbolcu başlıyor Yardımcıya sallamaya. Maç bitimine kadar rahatsız etti Yardımcı Hakem’i. Maçın bitiminde de itirazlarını sürdürdü. Maçta bir şey yapmamış, oynadığı koridoru rakip takım TEM yoluna çevirmiş ama o kabahatini örtmenin yollarını aramak ile meşgul. Bir başka futbolcu var, rakibi topu göğsü ile indirip, golü atıyor, herkeste görüyor bunu. Bizim futbolcu geliyor Yardımcı Hakem’e “Görmüyor musun lan” diyebiliyor. Bir kaleci var, nizami gol yedikten sonra yerden kalkmıyor, sakatlandım diyor. Yerde iken Hakem’e bakıyor yan gözle. Hakem’in golü verdiğini görünce de basıyor deparı Hakem’e doğru. Yangı yapıyor tabiri caiz ise.
Bir Hakem var, nasıl Klasman olduğu şüphelerle dolu. Bir hafta haftanın Hakemi seçtik diye diğer hafta yürüyerek maç yönetiyor, sonra bizim muhabirlere fırça atmaya kalkıyor, “Benim hakkımda ağır yazamazsınız” diye. Hakem kardeşimize sormak lazım, henüz bir hafta önce adını yanlışlıkla yazıp da, hakkında güzel şeyler söyleyince sesin çıkmıyor da, Metin Şentürk’ün bile gördüğünü bizim muhabirler yazınca mı sesin çıkıyor? Bir başka Hakem daha var, o da Klasman Hakemi maalesef. Çok dürüst bir insan. Çok da iyi bir Hakem aslında. Ancak, kendisini sahada yemeye kalkan, fırçalayan 18 yaşında sporculara inanılmaz tavizler veriyor. Acaba diyorum, maçın da olay çıkar da, “Bak Deli Kenan Klasman Hakemi ama bir Amatör maçı yönetemiyor” derler diye mi çekiniyor. Çekinme Hocam, seni bir maçta yaptıkların ile yargılayamaz kimse. Sen, esas Amatör maçta Hakemlik yapacaksın ki, o sana saldırmaya kalkan sözüm ona futbolcu bir diğer maçta oynamayınca hatasını anlayacak.
Bir Hakem daha var. Ayağında, topuklarında sakatlık var ama iki günde iki tane zorluk derecesi yüksek Süper Amatör maç verildiği halde gıkını çıkartmıyor ve sakat bacağı ile futbolcular kadar koşuyor. Tabi bu insanlara Allah’ta yardım eder. Maçtaki Yardımcı Hakemi masör çıkıyor ve maçtan önce Yardımcısının yaptığı tedavi ile aslanlar gibi sahaya çıkıyorlar ve mükemmel bir maç yönetiyorlar hep birlikte. Bir kez daha gönlümüzü mest eden bu Hakem kardeşimize ve asıl mesleği masörlük olan Yardımcı Hakem’e bir kez daha teşekkür ediyorum.
Ulusal Amatör Karma Teknik Direktörü
Müjdat YETKİNER
Fenerbahçe Spor Kulübünün tarihinde iki tane Müjdat Yetkiner vardı. İlki 1941-1956 yılları arasında futbol oynayan ve asıl adı “Müzdat” olmasına rağmen, Müjdat diye bilinen futbolcudur. İkinci isim ise bizim size anlatmak istediğimiz Müjdat Yetkiner’dir. Bir röportajında, “Aziz Yıldırım beni formadan sildi ancak tarihten asla silemez” diyen Müjdat Yetkiner’i sizlere kısaca anlatacağız.
Müjdat Yetkiner; 16 Kasım 1961 İstanbul doğumludur. Kabataş’ın Altınmızrak takımında yetişmiş ve buradan da Fenerbahçe’ye transfer olmuştur. Fenerbahçe’nin altyapısında yetişen Yetkiner, 1980-1981 sezonunda başladığı Fenerbahçe dönemine, 1994-1995 sezonuna kadar devam etmiştir. Çok uzun yıllar Fenerbahçe formasını başarı ile giymiştir. Futbolculuk döneminde taraftar arasında “miço” lakabı ile tanındı. 1982-1983, 1984-1985 ve 1988-1989’da lig şampiyonu olan Fenerbahçe’nin ilk on birinde yer aldı. 763 maçta oynayarak kulüp tarihinin en çok forma giyen futbolcusu oldu. Aynı şekilde Birinci Lig’de 429 kere forma giyerek bu alandaki rekora da sahip oldu. Oynadığı 429 1. Lig maçında 23 gol atıp, 44 sarı, 5 kırmızı kart gördü. Kariyerindeki 15 sezonda 3 lig şampiyonluğu, 2 Türkiye Kupası 3 Cumhurbaşkanlığı Kupası kaldırdı. Toplamda 42 kere Milli takıma çağrılmış olup, 26 Kere A Milli, 10 kere 21 yaş altı, 6 kere de 18 yaş altı Milli Takım forması giymiştir.1995’de ise futbolu bırakmıştır.
Müjdat Yetkiner, Fenerbahçe’ye mâl olmuş bir ekoldür. Futbolu bıraktıktan sonra bir dönem spor yazarlığı ve Çorluspor Teknik Direktörlüğü de yapan, tanıyanların Beşiktaşlı olduğunu iddia ettikleri ancak kendisinin bunu ısrarla kabul etmediği ve “Hayatta en sinir olduğum konu budur, bana; Beşiktaş’lısın diyenlerin alnını karışlarım” diyen eski bir futbolcudur.
Oynadığı yıllar boyunca Fenerbahçe’nin devamlı yabancı libero aradığı futbolcudur. Kaleci ve forvet dahil olmak üzere her mevkide oynamış olan eski futbolcudur. Yusuf Ziya Öniş Stadı’nda oynanan bir Sarıyer maçında kaleciyle karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu ilginç bir şekilde Stat dışına göndermeyi başaran eski bir futbolcudur.
Meşhur Bordeaux maçının kahramanlarından birisidir Müdat Yetkiner. O maçta Jean Tigana’ya adım attırmayan ve maç boyunca Tigana’nın tükürüklerine hedef olan bir eski futbolcudur. Ayrıca Fenerbahçe’nin jübilesini yaptığı son kaptanıdır.
Kendi tarifiyle: yemek yemeyi çok seven, iri yapılı ve iri kemikli bir eski futbolcudur. Dobra dobra konuşan ve hiçbir sözünü esirgemeden söyleyen eski bir futbolcudur. Hatta yanlış hatırlamıyorsam, Tahsin Kaya’nın Fenerbahçe Başkanlığı sırasında, Başkan futbolcuları toplantıya çağırdığında ve “Neden kötü gidiyoruz?” diye sorduğunda; “Yanlış transferler yapıldı, bu kadro ile ligi ancak 6. bitiririz” diyebilen gerçek bir spor adamıdır.
Şu anda Ulusal Amatör Karma Teknik Direktörlüğü görevini yapan eski futbolcudur. Ayrıca benim çok sevdiğim bir spor adamıdır.
Son günlerde bir hayli sıkıntılı gördüğümüz Müjdat Yetkiner, oğlu Kılınç’ın Kıbrıs’da askerde olmasından dolayı oldukça moralsiz bir babadır. Allah kavuştursun diyor ve sabır diliyoruz Müjdat Hoca’ya.
Bunları neden mi yazdım? Yazı siparişi geldi de o yüzden yazdım. Ben açık açık söylüyorum beyler, bir çocuğu kahve köşesinden kurtaran bir adama ben saygı duyarım. Kaldı ki Müjdat Yetkiner’i ben sabahın 09’unda Sütlüce’de, Yıldıztabya’da elinde esameler ile görüyorum. Şimdi Müjdat Yetkiner isteseydi Fenerbahçe’de Antrenör olamaz mıydı? Ya da en kötü bir Bank Asya Kulübünde Hocalık yapmaz mıydı? Siz de çok iyi biliyorsunuz ki, bunlar pekala olabilirdi. Ancak Müjdat Hoca ne yapıyor, Amatör karma ile uğraşıyor. Seversiniz, sevmezsiniz orası size kalmış, gün geldi biz de açık açık eleştirdik. Ancak Amatör futbola bu kadar gönül vermiş, sözünü esirgemeyen, özü sözü bir spor adamını herkesin takdir etmesi ve yaptığı onurlu işe saygı duyması gerekir.
Ben Müjdat Yetkiner Hocayı Allah için seviyorum. Umarım ülkemizde böylesine üst düzeyde futbol oynadıktan sonra bile en alt liglere bu kadar değer veren başka Müjdat’lar çıkar.
Cuma sabahı nasip olursa, maç yorumlarında yeniden görüşmek üzere, selam ve saygılarımı sunuyorum.
Elektronik Posta Adresim: bkyerelfutbol@hotmail.com
cUMA SABAHI MAÇ YORUMLARIMI?YAPMAYIN ALLAH AŞKINA HAFTA BİTTİ KARDEŞİM
YanıtlaSilBu kadar çok yazı yazıh da hiç bir şey anlatamamak zor olsa gerek. Ya da yazdığınız yazıyı bir okuyun bakalım yazar kardeşim anlayabilmiş mi?
YanıtlaSilHarika yazı yamışsın Burak Kurtuluş, anlamayan okumasın, zaten bu yazılar anlayabilenleredir, anlamayanlar da bir bardak çayla 1 çorba kaşığı pekmez yesinler, zihin açar.
YanıtlaSil(Bir Klasman Hakemi)!
Hakemlerimize başarılar diliyorum.
YanıtlaSilpanorama yalan mı oldu
YanıtlaSilyalan olur mu hiç. ulaşamadığımız bir kulüp var, bekliyoruz. sadece 1kulüp, 2 futbolcu için maalesef bekliyoruz.
YanıtlaSilSevgili kardeşim Burak bey,
YanıtlaSilYine enfes ve her metrekaresi adres gösteren bir yazı idi(anlayan anlar)yanlız anlamadığım bir nokta var,hafta kavramı ve zaman dilimi kavramımı değişti?yoksa çokmu yoğunluk var,yazılar çok geç çıkıyor veya hiç yayınlanmıyor,herhalde Efgan bey çok yoğun ve vakit ayıramıyor,Bu işi yapabilecek B takımı yokmu?bu durum biraz sıkıntı yaratıyor.
Hayırlı cumalar,
Ağabeyin
sevgili burak kurtuluş yazılarının okurken tadına doyum olmuyor.eline koluna beynine zihnine ve harcadığın zamanına helal olsun.tebrikler diyorum başka bir şey de demiyorum.
YanıtlaSilPanorama sonunda tamamlandı ve site editörümüze gönderildi. Bir saat içinde okuyabilirsiniz. Panorama konusunda hiç sallamayın, bu hafta her zamankinden daha çok uğraştık. Maç yorumlarını da bitirmeye çalışıyoruz. Akşam saatlerinde sallamaya başlayabilirsiniz.
YanıtlaSilAğabeyimize ve Dodo ağabeye selamlar. B planımız bizim var da sizin var mı ağabey? Bu hafta da mağlup olursanız, C ve H planları lazım olabilir :-) selam ve saygılar ağabey.
YanıtlaSilSevgili kardeşim tabiiki planlarımız mevcut ama her zaman hocaların yanında olduğum için aklıma getirmek bile istemiyorum,çok genç ve heyecanlı nasıl çalıştığını,da görüyoruz inşallah Allahın yardımı ile bir patlama yapacak kendisi.
YanıtlaSilAğabeyin.
Sevgili Burak Kurtuluş Bey Önce size ve yerel futbol ekibine kdz-Ereğliden selam ve sevgilerimi sunuyorum.Bütün maç tahminlerinizi okudum.Çok güzel ve araştırarak yazdığınız belli oluyor.Teşekkür ederim.Bende İstabul Amatörü takip ediyorum.Yarın Albayrak-Ayazağa maçını seyretmeye geliyorum.Sayın hocam yazmaya devam.Bizler dört gözle yazılarınızı bekliyoruz.Hepinizi emekleriniz için öpüyorum.Selamlar.
YanıtlaSilTeşekkür ediyorum İbrahim Bey, sağolun.
YanıtlaSil