Orhan Budak ustamızdan, 'Ordiyaryüs' lakaplı Lefter Küçükandonyadis hakkında beğeneceğiniz ve keyifle okuyacağınız bir yazı...
Yıl 1952 …Nice şehrindeyiz.Fransa’nın F.C.Nice takımı ile Yugoslavya’nın Kızılyıldız takımları Avrupa kupası maçlarında karşı karşıyadır. Futbol dünyasının büyük devi Bonifaci, sağdan ileri kaçmış, önündeki sol beke atıyor çalımını yatıyor topun üstüne ve ortayı yapıyor. Nice takımının sol içi topun geldiği tarafa yatıyor ve sol ayağı ile voleyi patlatıyor. Korkunç bir voledir bu. İç demire çarpan top aynı hızla kaleden dışarı çıkar. Ve bu top orta çizgiye kadar gider. Kızıl yıldız takımının kalesindeki kaleci zamanın devi Beara kalesinden çıkar ve golü atan futbolcuya koşar ve golü atan futbolcuyu kucaklar doyasıya öper.
Kısa boylu futbolcu ,futbolcu olmak için babasından ve ağabeyinden yediği “çuvalla dayağın” bu sarılış tümüne bedel oluyordu.
Yıl 1951… İtalya’nın Torino şehri… Ev sahibi Juventus ile Fiorentina bir lig maçındalar. Juventüs defansında dinamik,sert,heybeli bir adam var, bu adamın ismi PAROLA. İtalya futbolunun o zamana kadar gelmiş geçmiş en büyük defans adamı. Fiorantina takımının sol içi bu PAROLA ’nın sağından,solundan geçiyor her topu aşlında üstüne gidiyor yere yatırıyor. Taraftarlar tribünden bağırıyor TURCO,TURCO diye. Maçı izleyen Fenerbahçe Kulübü yöneticisi Rüştü Dağlaroğlu maçtan sonra bu soliçin boynuna sarılarak hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. Bu futbolcu çocukluğunu düşünüyor o an. Büyükada’daki evinde babasından ve ağabeyinden yediği dayaklar bu sahneye değmez mi?
"Bir de şu Türk'ü alabilsem!"
Aynı yıl İtalya’da Firenze şehri. Son üç maça kadar gelmiş ve hiç yenilgi yüzü görmemiş INTER ile FİORENTİNA karşı karşıya geliyor. Toto Calcio’da bile Frenzel’liler İnter’e banko diyorlar. Maç bittiği zaman Fiorantina maçı 5-0 kazanıyor. Bu maçta soliç oynayan futbolcunun iki gölü var.ayrıca Pandolin’in attığı üç golden ikisinin de pasını o futbolcu vermişti. Bu maç sonrasında İtalya milli takımı kadrosu da değişiyor.Pandolin milli takıma giriyor antrenör POZZO “Bir de şu Türkü alabilirsem” diye iç geçiriyor.
Ve LEFTER çocukluğunu düşünüyor. On dört yaşında iken ağabeyinin takımı Pera’ya karşı Şişli takımında oynayıp tam dört gol attığında eve gidememişti korkudan. Babasından da ayakkabıları eskiyor diye yediği dayakları anımsıyor. Hepsi ama hepsi şimdi sinyor PEZZO’nun dünya kamu oyuna açıkladığı sözlere değmez mi?
Yıl 1957, 5 Nisan… Türk Milli takımı Mısır’la Kahire ’de oynamakta. Kapalı tribünün damı üzerinde bir fellah var. Elinde mısır bayrağı ,sallayıp duruyor. Bir yandan da Yallah,Yallah diyerek tezahürat yapıyor.Maçta Lefter’den bir gol geliyor… Adam bozuluyor haliyle ama bağırmaya da devam ediyor. Lefter’den ikinci gol de geliyor. Adam şaşkın ama gene devam ediyor bağırmaya. ve LEFTER’DEN ÜÇÜNÇÜ GOL DE GELİYOR. Adam Hilmi Kiremitçi’nin attığı dördüncü gölü görmüyor çünkü kendini tribünden aşağıya atıyor ve orada ölüyor. Adam intihar etti diye Lefter de üzülüyor ama çocukluğunu düşünüyor. Futbol oynadığı için yedi dayaklara deymez mi?
Yıl 1948, 23 Nisan. Panathinaikos Stadı. 11 yıllık bir aradan sonra ay yıldızlı takımımız ilk kez milli maça çıkıyor. Rakip Yunanistan . Türk milli takımı mükemmel bir futbol ortaya koyuyor ama sahanın yıldızı Lefter. Karşısında Yunanistan’ın en büyük futbolcusu Muratis oynamakta. Lefter’in çalımını bir yuttu, iki yuttu,üç yuttu sonrada saldırmaya başladı. Lefter’e tekmeler atıyor sert giriyor ama tutturamıyor. Lefter topla Muratis’in üstüne gidiyor onu üç defa çalımladıktan sonra kaleci Delevinias’ın üstüne gidiyor onu da çalımladıktan sonra topla kaleye giriyor. Bu yenilgiye üzülen bir Atinalı Akropol atlayarak intihar ediyor. Acıyor adama Lefter ama düşünüyor çocukluğunda yediği çuval dolusu dayağı. Değmez mi?
Büyükada’da balıkçılıkla çoluk çocuğunun nafakasını sağlayan balıkçı bir babanın sekiz çocuğundan biri olan Lefter 1925 yılında Büyükada’da doğdu. Ağabeyi Panani Beyoğluspor’da oynuyordu ve takım kaptanı idi. Fakat babasıyla birlikte Lefter’in top oynamasını istemiyorlardı.Bu yüzden Lefter çok dayak yedi. Çıplak ayakla top oynuyordu. Belki de ayaklarındaki büyük ustalık ve kontrol yeteneğini bu yüzden kazanmıştı.
Ama adada biri vardı ki bütün engellere rağmen onu destekliyordu. Bu destekleyen kişi GÜNDÜZ KILIÇ idi. Lefter’in kendi takımında oynamasını istiyordu çünkü Lefter’le birlikte oynadıkları zaman Lefter ona istediği gibi top atıyor o da golleri sıralıyordu.
"Bu adam Diyarbakırlı olamaz!"
O yıllarda İstanbullu Rumlar Pera, Ermeniler ise Şişli takımında futbol oynarlardı. Ağabeyi Panani Pera’da takım kaptanı idi. Lefter’in dört gol attığı maçta takımı yaşını büyütmüştü. Askerliğini Diyarbakır’da yapan Lefter dört yıl bir hafta askerlik yaptı. Diyarbakır karması ile Mersine maça giderken Lefter’i Diyarbakırlılar gibi giydirdiler maçta Lefter 25 metreden bir gol atınca Mersinliler hemen “Bu adam Diyarbakırlı olamaz” diye itiraz ettiler ve nüfus kağıdını istediler. Ve Diyarbakır hükmen yenik sayıldı.
Askerliği bittikten sonra Fenerbahçe ile idmana çıktı. Antreman maçında defans adamı Murat’ı yerlere seren Lefter’in daha antrenman bitmeden lisansı için işlem başlandı ve üç gün sonraki lig maçına yetiştirildi. Bu transferden Lefter 300 lira almıştı. Daha sonra Fransa ve İtalya takımlarından 2.5 milyon liralık transfer ücreti almıştı. Bu para ile Büyükada’nın tümünü satın alınırdı dediler.
21 yaşında giymiş olduğu Fenerbahçe formasını 40 yaşında çıkardı. İlk milli formayı 1948 yılında giydi. 1963 yılında 50 kez milli olup altın madalya aldı. 50 milli maçta 22 gol attı. 19 yıl milli takım gol krallığı onda idi.
Lefter Fenerbahçe forması altında 605 maç oynadı. 407 gol attı. Ayrıca İstanbul karmasında 7 maç oynadı, 4 gol attı. Kulüpler arası karma maçlarında 8 maçta üç gol, mili takım aday kadrosu maçlarında 60 maçta 45 gol attı.
Futbolu bıraktıktan sonra güney Afrika’da, Yunanistan milli takımında antrenörlük yaptı. Türk futbol tarihine “ORDİNARYÜS takma adıyla geçen Lefter Türkiye’de çalıştırdığı takımlarda da 45 yaşına kadar futbolda oynadı. Aradan yıllar geçtikten sonra Lefter şöyle diyecekti:
“Ben Fenerbahçe’de oynamaya başladığımda doğmamış olan Nedim ve Selim’le futbolu aynı takımda oynadım. Bıraktığım yıllarda da ŞENOL,BİROL,OĞÜN,AYDIN gibi gençleri transfer etmişlerdi ben kalsam onlardan birinin hakkını yiyecektim, gönlüm razı olmadı. Futbolu bıraktım.” Veznedar SUAT BELGİN “Fenerbahçe’nin borçlu olduğu bir tek futbolcumuz LEFTER’dir” demiştir.
26 yıl süren futbolculuk hayatında bir çabanın,şiir,güzellikte ve zafer dolu öyküsüdür bu efsane.
Büyük adada yaşayan LEFTER KÜÇÜKANDONYADİS Fenerbahçe’nin sembolu olmaya devam etmektedir.
MÜTHİŞ BİR YAZI TEBRİKLER
YanıtlaSilNERDE... ŞİMDİ BÖYLE TOPÇU
yazı müthiş olmasına müthiş de..
YanıtlaSil1952 de kulüpler bazında avrupa kupası maçları yoktu. bu bir..
ikincisi ve daha da vahim olanı yazıda bahsedilen kahire de ve atina da iki kişinin (intihar veya kaza) ölmesine karşın Lefter in
çocukluğunda yediği dayakları düşünüp değmez mi? diye bir değerlendirme yapılması. bir sporcuyu yüceltmeye çalışırken insan hayatını bu derecede harcayan bir ifade (kastı öyle olmasa da)çok talihsiz.
yazarken biraz dikkat lütfen..