Perşembe, Şubat 10, 2011

Burak Kurtuluş ile haftaya bakış (2)

HİÇBİR KİMSE VAZGEÇİLMEZ DEĞİLDİR.

Değerli Amatör Futbol mensupları, kısa bir aradan sonra haftalık yazımız ile sizlerle yeniden birlikteyiz. Aslında ben bu hafta, İstanbul Süper Amatör Liginden, Bölgesel Amatör Lige yükselme maçlarını kendi üslubuma göre yorumlayacaktım. Bu konuda belli bir hazırlık dahi yapmıştım. Ancak bu maç yorumlarını bu haftalık erteliyorum ve güncel konular hakkında sizlere bazı bilgiler sunmaya çalışacağım.

Biliyorsunuz ki; bu aralar yoğun bir gündemimiz vardı. TFF İstanbul İl Temsilcisi Sayın Yemen Ekşioğlu’nun 6 ay önce verdiği istifa kararı ve Sayın Mehmet Baykan’ın bu istifa dilekçesini kabul etmemesi, İstanbul Futbol İl Temsilci Yardımcısı Adem Mat’ın Çarşamba günü görevinden istifa ettiği haberi, 1. Amatör Ligden, Süper Amatör Lige yükselme maçları, 1. Amatör Lig takımları arasında oynanan, İstanbul İl Birinciliği maçları, SAL Play-Off maçları ve 25 Mart 2010 Cuma günü Kağıthane’de yapacağımız ödül törenimiz… Bölgesel Amatör Lig maçları ve bu maçların Hakemleri hakkında bir yazı yazmayı düşünüyordum. Fakat biz derdimizi kime söylüyoruz, kime anlatıyoruz? Benim gibi aklı evvellerin, aklı güneş saatinden erken gelenlerin kafasının almadığı konulara kafa yormaya çalışınca, işin içinden çıkamadık haliyle.

Bu camiada asla yeri olmayan kişiler var.
Kime söylüyoruz? Gözü kör, kulağı sağır, gönlü kapalı olanlar duyar mı bizi? Duyanlar zaten biliyor, bilenlerin eli, kolu bağlı! Bazı insanlar var, bu camiada asla yeri olmayan kişiler bunlar. Bu insanlara bazıları tarafında gereksiz yere saygı gösterilmekte. O saygı gösterenlere sormak istiyorum; Kime saygı gösteriyorsunuz? İnsan hayatına saygı duymayanlara mı? Bana diyorlar ki; sen yaz, sen yazınca biz rahatlıyoruz. Kime anlatıyoruz? Gönlü kapalı, kalp gözü kapalı olanları uyarsan da uyarmasan da birdir aslında.  Ben bu Amatör Futbolun işinde olanlardan, dönen dolaplardan bıktım usandım artık.

İkiyüzlü insanlardan bıktım, usandım. İnsan aynaya baktığında gördüğü yüz her neyse, toplum içinde de o yüzünü göstermeli. Tabii kendini de kandırmıyorsa. Mevlana, “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol” derken bunu anlatmamış mıdır? Öyle insanlarla karşılaşıyorum ki, egolarının kölesi olmuşlar, dillerini ve bedenlerini egolarının oyunları için feda etmişler. Atıp tutuyorlar, “yok efendim, onlar olmasaymış şu olmazmış, bu gerçekleşmezmiş”. Siz kimin perçeminden tuttuğu kullarsınız?

Ey ikiyüzlü insanlar; Dilinizi eğip bükseniz bile yaptıklarınızla aşikârsınız, dostlarınız ve arkadaşlarınızla aşikârsınız. Oturup, kalktıklarınızla bilineceksiniz. Öyleyse kendinizi kandırmayın! Akıllı insanları da kandırdığınızı sanmayın.


Mezarlıklar nefsi köreltme yeridir.
Mezarlıklar; “yerim dolmaz” diyenlerle doludur. Kesinlikle kimse vazgeçilmez değildir. Şöyle bir düşünün bakalım; Hangimiz bir iş yerinden ayrıldıktan sonra, bizden sonra oluşan personel boşluğunun doldurulmadığını gördük? Ya da biz, bir vazifeden ayrıldıktan sonra, o iş yerinin faaliyetinin sonlandığını gördük? İnsanlar bir kişiye ya da bir nesneye sıkı sıkıya bağlandıklarında onun vazgeçilmez, yerine konulmaz olduğu duygusuna kapılıp, kaybetme korkusu yaşarlar, oysa hiç bir şey vazgeçilmez ya da yerine konulmaz değildir. Ve kimileri vazgeçilmez olduğunu sanıp durur sürekli. Aslında kendini kandırmaktan başka bir şey değildir bu. Vazgeçilmez olamaz yeryüzünde hiçbir insan ya da hiçbir nesne. Zamanla her şeye alışır insan, hem de her şeye. İnsan bir nevi hayvan gibidir beyler! En kötü koşullara bile alışır insan. En olmaz dediği şeyi alışkanlık belleyebilir, en sevdiğini saniyede silebilir, en sevmediğine ısınabilir. Dünya halidir, her şey olabilir. Parmağına iğne battığında sızlanan kişi, trafik kazası geçirip, tek sağlam kemiği bile kalmasa, hayatta olduğuna şükredebilir. Her şey olur hayatta. Her durum değişime maruz kalabilir. Doğumlar ve ölümlerdir dünyadaki tek gerçekler.

Bütün çiçekler mutlaka solar, en güzel yiyecekler çürür, bozulur ve kokuşur. Tüm bunlar bu dünyaya mahsus kusurlardır. En mükemmel görünen insan bile mutlaka yaşlanır ve ölür. Buna itirazı olanınız var mı? Pekala madem öyle, bu kadar dünya hırsı neden? Bu kadar mevki ve makam hırsı neden? Unutmayın; Kesinlikle kimse vazgeçilmez değildir.

Tarihten güzel bir anı…
29 Mart 1432 Pazar günü bir şafak vakti Edirne… 30 yaşındaki Osmanlı Padişahı Murat Han,  Kutsal Kitabımız Kuranı-Kerim’i okuyordu. Fetih süresine geldi, “İnnâ fetahnâ leke fethan mubînâ (Muhakkak ki biz, sana apaçık bir fetih verdik)” Padişah, ilk ayeti bitirmişti ki, Sarayın hizmetkârları heyecanla içeri girdiler.  “Sultanımız” dediler, müjde!; Bir Şehzademiz daha dünyaya gelmiştir. Alaattin ve Ali Ahmet adında iki evladı olan Padişah; üçüncü evladına “Mehmet” ismini vermeyi uygun buldu o anda. Sonra kutsal kitabı nazikçe yerine bıraktı ve şükür namazı kılmak için ayağa kalktı. Fetih süresinin ikinci ayeti ise şöyleydi: “Ta ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.”

30 Mayıs 1453 İstanbul… Ceneviz Podestası Vlaherna Sarayı’ndan ayrılırken, iki yeniçeri, aralarında getirdikleri esiri, Sultanın huzuruna çıkardılar. Ellerinden ve ayaklarından zincirlerle bağlanmış mahkum, genç Sultanın önüne gelince diz çöktürüldü. Askerlerden bir tanesi, “Megadük Notaras” dedi.

Sultan, İmparatorun sağ kolu olduğunu bildiği düke, “şu sarayın haline bakın” dedi. Haftalarca süren kuşatmada surların tam yanında olan saray, toplara hedef olmuş, yeni Roma’nın beyni denilebilecek bu önemli yapının ihtişamından geriye çatlak duvarlar ve yıkılmış sütunlar kalmıştı. Şehirdeki pek çok bina gibi, saray da harabe gibiydi. “Hem sizin hem de bizim verdiğimiz can kaybı ortada” dedi genç Sultan. “Sizin hep akıllı birisi olduğunuzu duyardım. Hemen öfkelenmeyen, ani tahriklere kapılmayan, faşizan düşünmeyen, tarafgirlikten ziyade, aklıselimin yolunu dinleyen bir Devlet Adamı olduğunuzu duyardım” diye de devam etti. Lütfen söyler misin bana, kuşatmaya neden bu kadar çok direndiniz?

Perişan görünen Megadük, diz çöktüğü yerden başını Sultana doğru doğrultarak, “Sizin sürekli geri çekileceğinizi düşündük” dedi.

Koca surlarınızdan, kilometrelerce uzaklıktan ötesini görebilen kulelerinizden askerlerimin çokluğunu, üstün teknoloji ürünü toplarımı, savaş aletlerimi ve donanmamı görmediniz mi? diye sordu Sultan. 

“Geri çekileceğinizi düşündük, çünkü sizin taraftan İmparator Paleologos’a sürekli mesajlar geliyordu. Her seferinde biraz daha dayanmamızı, pes etmenize az kaldığını söyleyen mesajlar, gece vakitlerinde ok ile fırlatılmak sureti ile geliyordu” dedi Bizans İmparatorluğunun son Başverizi Lukas Notaras. 

Zaganos ve Yakup Paşalar birbirlerine baktılar. İshak ve Karaca Paşalar da, duyduklarının gerçek olup, olmadığını merak ettiler.  İstanbul’u fetih ederek, dünyanın akışını değiştiren Sultan Mehmet; sanki böyle bir haberi bekliyormuş gibi hiç şaşırmadı. Kafasını kaldırarak, “kimden alıyordunuz bu mesajları?” dedi.

Megadük hiçbir şey söylemeden kafasını Sultanın yanı başındaki Çandarlı Halil Paşa’ya doğru çevirdi. Gözlerini o’nda sabitledi. “Geri çekildiğinizde de, askerlerinizi size karşı kışkırtacak ve yerinize Orhan’ı geçirecekti” dedi. Yaşlı Paşa öfkeyle karşı çıktı, “Sultan canını kurtarmaya çalışan bir Rum’un lafına mı inanacak, yoksa koskoca Veziriazama mı?” diye bağırdı. Bunu söyledikten sonra, belinden hançeri çıkarttı, Megadük’ün daha fazla konuşmasını engellemeliydi. Mahkumun üzerine gitti, silahını tam saplayacaktı ki, Sultan Mehmet, özel korumaları olan solaklara işaret etti. Paşanın boynu, bir saniye içerisinde, kendisine yönelmiş bir düzine kılıç ile sarıldı. Şaşkınlık ve dehşet içerisindeki Paşa, önce askerlere sonra da Sultana baktı ve “ben Çandarlıyım” dedi. Çandaroğulları olmadan bu ülkeyi kimse kuramazdı! Bu toprakları biz yönetiriz, bu asker benim askerimdir…! Solaklar istiflerini hiç bozmadan Çandarlıya baktılar. Çok değil sadece bir gün önce olsaydı, bu adamın bir lafıyla sarayın altını üstüne getirebilirlerdi.

Sultan Mehmet ayağa kalktı, Paşa’ya doğru yürüdü. “Nizam-ı alem fitne ile değil, güçlü iktidarla yürür. Devlet gizli planlarla değil, yekpare bir güçle idare edilir. “ Cebinden bir kağıt parçası çıkarttı ve Paşaya gösterdi. “Ben daha tahta çıkarken biliyordum senin çevirdiğin dolapları!” dedi. Sultan Mehmet daha sonra askerlerine bakarak;

“Ben Fatih Sultan Mehmet; Murād-ı saninin, Koca Murat Han’ın oğluyum. Hüma Sultanın evladıyım. Osmanoğullarının Sultanı, Doğu’nun Padişahı, Batı’nın Kayzeriyim. Ben Fatih Sultan Mehmet, Peygamber Efendimizin müjdelediği Komutanım” dedikten sonra, Çandarlı Halil Paşa’ya dönerek, “bu da hainin tekidir” dedi. Kellesi kesilecek, malı, mülkü askerlere dağıtılacaktır. Cezasını geciktirmeden verin.  Evet, nihayet hadis gerçekleşmişti. Babası II Murat, Fetih suresini okurken, dünyaya teşrif eden Mehmet, doğumundan 21 yıl sonra, 53 gün süren kuşatmayı başarı ile sonlandırmış, Doğu Roma İmparatorluğu’nun 1125 yıllık başkenti olan İstanbul’u, 29 Mayıs 1453 Salı günü fethetmişti.   İşte o gün, dünyanın ilk günüydü…

İSTANBUL HAKEM CAMİASI ÜZERİNE…

İl Hakem Kurulu yemek ısmarlıyor, fiyatı da 30 TL!
25 Ocak Salı günü yapılan antrenmanda, Bölgesel ve Ulusal Hakemlerin koşusu esnasında Bölgesel Hakem Kurulu Üyesi Adil Uçankan, Hakemlerin yanına geliyor ve haftaya (2 Şubat) tarihinde antrenman sonrası eğitim var, sonrasında da Bölgesel Hakemlere yemek vereceğiz diyor. Sonrasında 2 Şubat 2010 Çarşamba günü tüm İl, Bölgesel ve Ulusal Hakemler 2 Şubat günü toplanıyor ve eğitim çalışması yapılıyor. Eğitim çalışması o kadar muhteşem geçiyor ki; zaten geçmemesine imkan yok çünkü her zamanki gibi Hacı Ahmet Erdoğan çıkıp hem kendi, kendini tatmin ediyor, hem de sağa sola fırçalarına devam ediyor. Örnek mi; Soru sormak isteyen bir İl Hakemine daha soruyu duymadan, “Bunun her yeri net, daha ne soracaksın?” diyor. Hakem çocuk sorusunu sorunca da, malum MHK üyeleri, Kığılı yetkilisi vs. bulunduğu için haliyle paşa, paşa cevabını veriyor. Eğitimin ortasında Sadettin Güler söz alıyor ve şunları söylüyor : “Hakemlik zaman ayırma işi, sevme işi, siz Hakemliği sevin, sonrasında emek verin zaman ayırın hakkınızı mutlaka alırsınız! Ama bu söylediğine muhtemelen Sadettin Hocanın kendisi bile inanmıyor. Sonrasında eğitim çalışması bitiyor ve Adil Uçankan mikrofona gelip, “Arkadaşlar yukarıda 70 kişilik yemek hazırlattım, buyurun gelin yukarıya” diyor. Bunu duyan Bölgesel Hakemler, özellikle aman katılmadı, aman gelmedi denmesin diye; bir kısım Hakem de, 2 saati aşkın eğitimden dolayı karınları acıktığı için haliyle yukarıya yemek yemeye çıkıyorlar. Bir anda yemek alanında yaklaşık 60-70 kişilik bir kalabalık oluşuyor. Tabi yemek veriliyor dediysem hani anlı şanlı bir şey sanmayın. Önce bir ordövr tabağı, hemen sonrasında ise Eminönü’nde toplam 3 TL’ye alabileceğiniz bir balık servis ediliyor. Hakemler ise neyse buna da şükür, en azından “Dernek bizi düşünüyor” derken tam bir şok! Adil Uçankan masaları tek, tek dolaşıp her masaya tabiri caizse bir garson atıyor ve “adisyonu tut, hesabı topla getir” diyor. Yani Hakemler bir anda kişi başı 30 TL’lik bir hesapla karşı karşıya kalıyor. Herkes şokta ama kimse de kalkıp “hem yemeğe çağırıyorsunuz hem de para istiyorsunuz” deme cesaretini kendinde bulamıyor.  Hem nasıl desinler ki,  hani malum, “Hakemlik emek işi, zaman ayırma işi, sevme işi, bir de sahibi eski Hakem olan Cafe Referee’nin toplayamadığı aylık kirasına yardım etmek olunca amaç, sesini çıkartamıyor Hakemler. Bu olayın ilk olmadığını daha önce de, 3-4 yıl önce tekrarlandığını sizlere belirtmek istiyorum. Fiyatı duyan bir çok Hakem bir anda şoka uğradı ve çoğu öğrenci olan arkadaşlar birbirlerinden elinden geldiğince borç alıp para alışverişi yapmaya başladı. Neyse ki para tamamlandı ve Cafe Referee o günlük kurtuldu. Bir notta bu cafe aynı zamanda Hakemlerin cooper testlerinde test sonrası yemeklerini dağıtıyor. Malum ücreti de Hakem Derneğinden çıkıyor.

Ayışığı Fitness ve Sauna Salonu.
Bir de unutmadan Hakem Derneği Binasının hemen bodrum katında yine Cafe Referee’nin sahip olduğu bir sauna var. Tam adı: Ayışığı Fitness ve Sauna Salonu. Buraya gelir katmak için, MHK Üyesi Sadettin Güler’in tüm Ulusal Hakemleri, yaklaşık 1-2 ay önce bir araya toplayıp biraz maçlarla ilgili konuştuktan sonra konuyu aşağıdaki saunaya getirdiği ve “Arkadaşlar bu sauna hepimiz için önemli, eve duş almadan gidiyorsunuz, gelin buraya abone olun, aylık ücreti de çok az. Hem de evinize rahatlamış bir şekilde gidersiniz” dediği ve hatta bir kaç tecrübeli Ulusal Hakeme, diğerlerine ön ayak olması için ricacı olduğu bile iddia ediliyor. Hatta Sadettin Güler’in, “Avrupa yakası için bir kişi ilgilensin, Anadolu yakasını bir kişi toplasın, kimler katılacaksa adını yazdırsın” dediği iddia ediliyor. Ancak hiçbir Hakemin buna razı olmadığı için bu işin de havada kaldı ve sonrasında yemek organizasyonu düzenlendiği iddia ediliyor. Bize bilgiyi veren Hakem Camiası mensubu sormuş: Bu iki olayın peş peşe olması ne kadar manidar öyle değil mi?


İHK Kurulu Üyesi Oğuz Uğurlu ve Hakem oğlu Oğuzhan Uğurlu.
8 Aralık 2010 Cuma günü bir yazı yazmıştık. “Babalar ve Oğulları” başlığı altında. Bu yazıda unuttuğumuz çokça isim olduğunu sonradan öğrendik. Bunlardan birisi şu anda Hakem Derneğinde görev yapan Ömer Ala’nın oğlu Cem Boratay Ala ve İstanbul İl Hakem Kurulu Üyesi Oğuz Uğurlu’nun oğlu, Oğuzhan Uğurlu.


Geçtiğimiz Cuma günü bir Hakem aradı. “benim Amatör’de 3 haftadır maçım yok” dedi. Neden? diye sordum, aldığı notları ve çıktığı maçları gösterdi. Benim babam Hakem değildi diye ekledi. “Babası Hakem olanları yazdık ama sen benim bilmediğim bir şeyi biliyorsan söyle” dedim. Hakem kardeşim anlattı, ben not aldım: Bakınınız, İl Hakem Kurulu Üyesi Oğuz Uğurlu, oğlunu nasıl da kolluyor.

Oğuz Uğurlu eski bir Asker. Daha doğrusu Astsubay Emeklisi. Hakemliğe İstanbul’da başlıyor, tayini Malatya’ya çıkınca, bu ilde görevine devam ediyor. Malatya’da 2A Hakemliğine kadar yükseliyor. Dört sene 2A’da Hakemlik yaptıktan sonra, Süper Lige yükselemediği için Hakemliği bırakıyor.  Oğuz Uğurlu şu anda sigortacılık yapıyor. Kadıköy, Osmanağa Camisinin yanında, eski bit pazarının olduğu yerde bulunan şirketin, iş ortağı olarak gözüken isim ise çok ünlü bir Hakem!


Bazı Hakemler, haftada bir tane bile maç alamamaktan yakınırlarken, İl Hakem Kurulu Üyesi Oğuz Uğurlu’nun oğlunun bu hafta sadece resmi bültende 8 tane maçı gözüküyor. Kaldı ki, Oğuzhan Uğurlu, Anadolu Yakasında maçlara çıkıyor. Bu yakada bu kadar maç rekor sayılır. Ancak olay sadece bununla sınırlı değil. İddialara göre Oğuzhan Uğurlu’nun bir haftada tam 33 tane maç yönettiği söyleniyor. Görünen maçlarının haricinde, babasının da aralarında olduğu Kurul, 27.000 Lisanslı bu çok tecrübeli (!) Hakemi tabiri caiz ise maç manyağı yapıyor. Oğuzhan Uğurlu’nun sadece 21 haftalık resmi bültende görünen maç sayısı 69. Bunlara görev almadığı 11. haftayı eklemiyoruz. Bu sayıya, Hakem gitmeyen maçlara gitmesi de eklenince bu sayı 90’ı buluyor diyorlar. Özel maçlarla birlikte bu sayısı 500’e ulaştı diye eklemiş bilgiyi veren Hakem. Sadece babası Kurul Üyesi diye acemi ve tecrübesiz bir Hakeme bu kadar maç veriyorsanız, diğer Hakemler sitem etmekle sonuna kadar haklılar.

Oğuzhan Uğurlu hakkında 3 Şubat 2011 tarihinde, www.mavikokart.com sitesinde bir haber çıkmıştı. Ancak bu haber, 04.02.2011 tarihinde saat 11.30 gibi yayından kaldırıldı. İddialara göre, Ali Kunak, eski bir MHK Üyesi tarafından aranılmış ve bu haberin kaldırılması sağlanmış. Ali Kunak’ı arayan kişinin de Oğuz Uğurlu’nun ortağı olan çok ünlü Hakemin bir yakını olduğu iddia ediliyor. Oğuzhan Uğurlu, daha HİF Hakemliği döneminde, Acun Ilıcalı’nın sunup, hazırlamış olduğu “Devler Ligi”  programında, Erman Toroğlu’na Yardımcı Hakemlik yapmıştı. Babadan torpilli olduğu iddiaları ayyuka çıkan bu genç Hakem’e dikkat edilmesi gerekir diye düşünmekteyim. Zira Oğuzhan Uğurlu bu süratle giderse, Cüneyt Çakır’dan önce, Elit Hakemler kategorisine girecek…

Şahin Taşkınsoy ve oğlu A. Buğra Taşkınsoy
Sadece Oğuzhan Uğurlu değil kollanan. Biz daha önce de defalarca yazmıştık. Kürşat Filiz’leri vs. Ancak şimdi de 1. Lig eski Hakemi ve şu anda Üst Klasman Gözlemciliği yapan, yine Asker emeklisi, Şahin Taşkınsoy’un ikinci oğlu, A. Buğra Taşkınsoy’un da bir haftada 23 tane görünmeyen (turnuva ve özel maç) maçlara çıktığı iddia ediliyor.  Edirne’de Trakya Üniversitesinde öğrenci olan A. Buğra Taşkınsoy’un, hafta sonları geldiği İstanbul’da maçtan, maça koştuğu iddia ediliyor. Hatta Üniversite’ye gitmediği haftalarda, bir Memur gibi, sabah 9, akşam 17 saatleri arasında Hakemlik mesaisi yaptığı iddia ediliyor.  Aynı ailenin diğer evladı, şu anda askerde olan Burak Taşkınsoy’un da, Amatör Hakem iken, Mentör sahibi olan ilk Hakem olduğunu da mutlaka eklemeliyim.


Özel Turnuva ücretleri halen ödenmedi.
Esas haber ise; bazı turnuvaların dernek hesapları blokeli olması sebebi ile paraların elden teslim edildiği ancak parasının turnuvalar biteli 6-7 ay olmasına rağmen halen ödenmemesi. Tabi bu işin başında hepinizin tahmin ettiği isim Hacı Ahmet Erdoğan. Tabi bu konuda bir sorumlu da paralar bloke edildiği esnada dernek Başkanlığı yapan ve Hakemlik sevgi işidir diyen şimdiki MHK Üyesi Sadettin Güler. Çünkü bloke yapılalı nerdeyse 2 yıl olacak ama halen ne Sadettin Güler’den ne şimdiki Başkan Ahmet Şahin'den konuyla ilgili hiçbir açıklama yok. Aynı dönemde oynanıp, sümen altı edilen turnuvalardan hiç bahsetmiyorum bile. Anlayacağınız Hakemlerin birçoğu sıkıntılı ama kimse konuşamıyor. Çünkü biliyorlar ki eğer konuşurlarsa ve eğer hak ararsa hemen yok edilecek veya MHK Üyesi Sadettin Güler’e herkesin içinde, “Hocam, biz neden Ulusal Hakemlerle birbirimize 4. Hakem gidemiyoruz" diye kibarca soran İstanbul'un en gözde Hakemlerinden Osman Yiğit Uzer gibi “paragöz” olmakla suçlanacak. İşte bu sebepten dolayı herkes susup işini yapmaya çalışıyor tabi MHK ve İl Hakem Kurulu’nun görevi elverdiği sürece.

Ünal Yentur isimli Hakem kendi hesabını kendisi kesti.
Ünal Yentur’u bizim siteyi takip edenler iyi bilirler. İstanbul Kastamonu-İkitelli maçını, uzatma dakikalarında bitiren Hakem. Ünal Yentur 2009 yılında çıktığı, Robert Koleji turnuvasındaki tüm Hakem ücretlerini elden alıyor ve Hakem Derneğine getiriyor. Parayı, Dernekte, Mustafa Sevim’e teslim etmek istiyor. Mustafa Sevim akıllı bir insan, diyor ki; götür o parayı İl Hakem Kurulu’na teslim et. Bunun üzerine Ünal Yentur, bu turnuva ücretini ve daha başka turnuvalardan alacaklarını o paradan keserek, kalan miktarı İl Hakem Kurulu’na elden teslim ediyor. Ünal Yentur’un işi halloluyor ama diğer Hakemler henüz ücretlerini alabilmiş değiller.  İddialara göre, 2009 yılından bu yana ödenmeyen özel turnuva ücretleri var. Bu ücretler, turnuvayı düzenleyen Kurumlardan anında alınıyor ama iş Hakemlere dağıtmaya gelince para buharlaşıyor diyorlar. Bu turnuvalardan bazıları şunlardır:

1)         Şirketler Ligi (2009 yılında Bayrampaşa Belediye Stadı’nda düzenlendi)
2)         MEB Liselerarası maçlar (2009 yılında Bağcılar Belediye Stadı’nda düzenlendi)
3)         Beyoğlu Belediyesi 6. Daire Turnuvası (2009 yılında Sütlüce’de düzenlendi)
4)         Robert Koleji Turnuvası (2009 yılında Arnavutköy’de, Kampus’de düzenlendi)
5)         Bartın Drahna Köyleri Turnuvası (2009’da Alibeyköy’de düzenlendi)
6)         Erzurum Aşkale Turnuvası (2009’da Nurtepe’de düzenlendi)
7)         Sağlık Bakanlığı Turnuvası (2009’da Zeytinburnu’nda düzenlendi)
8)         Şebinkarahisar Köyleri Turnuvası (2009’da Nurtepe’de düzenlendi)
9)         Sivas Koyulhisar Futbol Turnuvası (2009’da K. Hasbahçe’de düzenlendi)

Bu yazdığım turnuvaların bir kısmını alan Hakemler de oldu, hiç alamayanlar da var. Benim kulağıma gelenler, bazı Hakemlerin ortalama 170-300 arası alacağı var iken, bazılarının ise, 1.000 TL civarı alacağı olduğu. Bu çok ciddi bir rakam. İstanbul’da 500 civarı Hakem var, bunlardan 200 tanesi bu maçlara çıkıyor olsa, toplanan rakamı siz hesaplayın.  Bir de şu sorun var. Bu seneki ya da geçtiğimiz sezonki özel turnuva ücretlerinden, Hakemlere ödeme yapılan paralar nereden karşılandı? Bana gelen sağlam bilgiler, Hakemlerden her yıl bitiminde, vize yapılırken kesilen Dernek aidatı olan Hakem başı 48 TL’lerin, toplamı ile bazı özel turnuva ücretlerinin ödendiği şeklinde. Pekala bu durum böyleyse, Turnuva düzenleyen Kurum ya da Kuruluşlardan anında alınan ücretler nerede? Hacı Ahmet Erdoğan ya da TFFHGD İstanbul Şube Başkanı Ahmet Şahin, bu konu hakkında acaba bir cevap verecek mi diye bekliyor Hakemler.

Neslihan Muratdağı adında bir Hakem!
7 Şubat 2011 Pazartesi günü, Bayrampaşa Çetin Emeç Stadında, İBB-Galatasaray A2 maçı vardı.  Bölgesel Hakem Kurulu bu maça, Tekirdağ Hakemlerini görevlendirmiş. Neslihan Muratdağı (Hakem) Okan Dereli ve Tamer Yaşar Akçaalan; Yardımcı Hakemler ve Sedef Aktan da dördüncü Hakem. Bu maçı izleyen bir arkadaşım, Neslihan Muratdağı isimli Hakemi çok başarısız olarak değerlendiriyor ve ekliyor, “Bu kız, U15 maçı dahi yönetemez. Zaten A2 maçını resmen Kıdemsiz Yardımcı Hakem Tamer Yaşar Akçaalan yönetti” diyor. Adil Uçankan ve Fahir Ersoy oluşan, Bölgesel Hakem Kurulu’na sormak istiyorum; İstanbul Hakemleri bu maçı yönetemez miydi? İstanbul’da Hakem mi kalmadı? Acaba diyorum bu maç, 3 Şubat 2010 Perşembe günü, Tekirdağ Muhasebeciler Odasında yapılan eğitimden sonra Tekirdağ Bahçe Restaurantta, HİF Hakemlerinin, İl Hakemliğine geçişi ve kokart töreninin teşekkürü mü? Malum o yemekte İstanbul’dan, Fahir Ersoy, Adil Uçankan, Oğuz Uğurlu ve Enver Çelik de vardı. Neslihan Muratdağı isimli Bayan Bölgesel Hakem ile ilgili bir not daha:  Bu çok başarılı bayan Hakemimiz, İstanbul ilini çok sevmiş olacak ki; 10 Şubat 2011 Perşembe günü, Sancaktepe Belediyesi Hakan Şükür Stadında oynanacak olan, Sancaktepe Belediye Spor-Denizli Belediyespor 3. Lig maçına 4. Hakem olarak verilmiş.  Neslihan Muratdağı isimli Bayan Bölgesel Hakem, böyle devam ederse, önce 14 Şubat 2011 Pazartesi günü yine İstanbul'da bir A2 maçı yönetir ve daha sonra da, 20 Şubat 2011 Pazar günü de İstanbul’da başka bir 3. Lig maçına 4. Hakem olarak görevlendirebilir. Bu Hakemin başarısı ne olabilir diye düşündüm, ancak hiçbir şey bulamadım. Sonra fark ettim; Bayrampaşa Çetin Emeç’den bana gönderilen fotoğraf ile TFF Bilgi Bankasında fotoğraflar farklıydı. Bayan Hakem, imaj yapmış, saçlarını boyatmıştı. “MHK ve Bölgesel Hakem Kurulu, kendini geliştiren Hakemleri sürekli iyi maçlara gönderir demişti bir Hakem.”



İstanbul İl Hakem Kurulu Başkanı Hacı Ahmet Erdoğan
Geçenlerde birisi şöyle dedi: "İstanbul İl Hakem Kurulu Başkanı Hacı Ahmet Erdoğan’a haksızlık ediyorsun. Kendisi çok iyi insandır. Ayrıca “Hacı” diye de alay ediyorsun."



Alay etmek mi? Ne alakası var. Adamın ismi, “Hacı”. Yanlış anlaşılmasın, hacca gittiği falan yok bu kişinin. Ayrıca beyaz sakallı, iki lafından biri “eşhedü enla ilahe illallah” diye de başlamıyor. Ben o’na “hacı amca” demiyorum ki, ismi ile hitap ediyorum. Hacı Ahmet Erdoğan diyorum. Ben kendisini günahlarım kadar sevmem. Benim gibi o’nu sevmeyen insan sayısı eminim ki çoktur. Hatta Hakemlerin % 99’u sevmez Hacı Ahmet Erdoğan’ı. Çünkü o her devrin adamıdır. Ama hiçbir devirde maalesef işini düzgün yapmamıştır.

Kendisi sözüm ona eğitimcidir. Onun eğittiği Hakemleri sizler de görüyorsunuz. Kendisi eski bir öğretmendir. Bu yüzden de kendisini okul müdürü, Hakemleri de öğrenci sanır ve odasına gelen her Hakeme hakaret eder. Bağırır, çağırır. Hilmi Ok zamanında MHK Eğitimcisi yapılmıştır, Hakem Camiasına verdiği eğitim ortadadır.  Şu anda da 1. Bölge denilen Trakya ve Marmara Bölgesinin eğitimcisidir. Hacı Ahmet Erdoğan hakkında o kadar çok iddia var ki; bu adam halen nasıl bu Kurul’da durur inanın ben anlayamıyorum.  Ben Hacı Ahmet Erdoğan’ı hiç sevmem ancak makamına olan saygımdan dolayı susuyor, daha fazla eleştirmiyor ve kendisine en içten selamlarımı gönderiyorum. Anlayana sivri sinek saz...

Hacı Ahmet Erdoğan’ın bazen doğru yaptığı işler de var.
Bu kadar sallıyoruz ama yaptığı doğru işler de var Hacı Ahmet Erdoğan’ın. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Futbol Federasyonu Bursa Bölgesi Hakem eğitmenlerinden, Bursa İli eski Klasman Hakemi ve MHK EPAK 2. Bölge Eğitim Sorumlusu Nurettin Karakoç, eğitim vermek için çıktığı Çanakkale yolunda trafik kazası yaparak yoğun bakıma alındı. (Hakem Camiasında çok sevilen kıymetli Hocaya, Allah’tan şifalar diliyorum) Neyse efendim tabii üzücü haber İstanbul’a ulaştı. O saatlerde bir eğitim için Üsküdar’daki Dernek Binasında bulunan Hacı Ahmet Erdoğan, apar, topar Dernek’ten ayrıldı ve eğitimi Yaşar Filiz’e devretti. Bana gelen bilgilere göre, Hacı Ahmet Erdoğan, aile dostu, Nurettin Karakoç’u ziyaret etmek için hemen yola çıkıp, vefa örneği sergilemiş. Hep böyle yapsın vefalı olsun ona şiir bile yazarım ama hep böyle yapmaz ki. Mesela; Nurettin Hocanın kaza geçirmesi üzerine eğitim çalışması için onun yerine Çanakkale’ye Hacı Ahmet Erdoğan’ın gittiği iddia ediliyor. Ayrıca Hakemler, o günkü eğitimin iptal edilmesi gerektiğini söylüyorlar. Yaşaf Filiz’in kesinlikle çok kötü bir eğitmen olduğunu iddia ediyorlar.


Seyirciye, “Bu Bayrağı senin g…e sokarım” diyebilen Hakemler var İstanbul’da
6 Şubat 2011 Pazar günü, Selimiye Stadında, saat 12.30’da, Beşyüzevler-İMES (SAL Play Off) maçı vardı. Maçın Hakem triosu: Cüneyt Taner, İbrahim Yüce ve Okan Güney’den oluşuyordu. Maçı tribünden izleyen bir Antrenör arkadaşım bana diyor ki; “sen bu Hakemleri mi savunuyorsun?” “Adamlar resmen maçın önüne geçtiler, M. Kamil Abitoğlu’ndan daha kötü bir maç yönettiler” diye de ekliyor.  Son dakikalarına 2-1 İMES’in üstünlüğü ile girilen maçı, Beşyüzevler 3-2 kazanmıştı. Arkadaşım diyor ki; Hakem, Beşyüzevler’den Hakan Gül’ü atarken, İMES’ten de 7 forma numaralı oyuncuyu mutlaka atmalıydı. Beşyüzevler’in mutlak bir penaltısını vermedi ancak verdiği penaltının da penaltı ile uzaktan, yakından alakası yoktu. Hakem telafi etti senin anlayacağın diyor.

Zaten Cüneyt Taner’in bana göre bu maça verilmesi çok büyük bir hata. Bu Hakemin bu sezon yönettiği maç sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Hatta bazı maçları da iade ettiğini bizzat ben biliyorum. Sırf Klasman kadrosundan birisini verelim diyerek, bu formsuz Hakemi bu maça vermek tam bir faciadır. Ancak benim ilgilendiğim durum esas başka.

Bir Yardımcı Hakemden bahsediyor arkadaşım. İbrahim Yüce’yi kast ediyor. Bu adam diyor, Hakemliği derhal bıraksın. “Oyundan atılan yöneticiye laf yetiştirdiği yetmedi, tribünde bulunan İMES’li taraftarlara yönelik olarak önce “nah” hareketi yaptı. Sonra da İMES’li bir taraftara, g…n yiyorsa, aşağı gel, gel de bu bayrağı senin g…e sokayım dedi. “Bunları yapan birisi nasıl Hakemlik yapar?” diyor. Ben de şunu merak ettim, bayrak bipli miydi acaba? Hani düğmeye basınca ötüyor ya…

İbrahim Yüce isimli Hakeme sormak istiyorum: Bir amatör maçta, 5 kişi bağırdı diye, bayrağı münasip bir yerlere monte etmenin derdinde olan sen, Profesyonel maça gitsen ve 5 bin kişi sana koro halinde küfür etse, sen, şortu aşağıya indirip seyircilere Haşmet’i mi sallayacaksın?

İstanbul’da maça gitmeyen Gözlemciler var.
İstanbul İl Hakem Kurulunun Gözlemci atamalarından sorumlu üyesi Sayın Muzaffer Urlu; Allah var yukarıda, çok iyi bir insansın. Ancak bazı şeyleri göremiyorsun, duyamıyorsun. Bak senin bazı gözlemcilerin resmen lay, lay yapıyorlar. Avrupa yakasında bir grup var, 6-7 kişil bu grubun tamamı Gözlemcilerden oluşuyor ve bahar mevsimi bunlara bir haller oluyor. Bunu açık, açık yazmayacağım ancak bir Gözlemci var ki, onu anlatacağım size; Adı Cengiz Savaşkan. İl Gözlemcisi. Bu Gözlemci hakkında, görev verilen maçlara gitmediği iddia ediliyor. Bazı maçlara canı isterse gidiyormuş ancak o maçlarda da, sadece 5-10 dakika durup, “cep telefonu numarasını Hakem’e veriyor ve maç sonunda Hakem’den kendisini aramasını istiyor” diyorlar. Cengiz Savaşkan’ın son gitmediği maç; Beşyüzevler-İMES Sal Play-Off maçı. Zaten o maçta da olaylar oldu.  Şimdi bizim Muzaffer Urlu, hiçbir şeyden habersiz, kalkıyor, bu Cengiz Savaşkan’a yine Selimiye’de maç veriyor.  Eminim ki, Cengiz Savaşkan bu maça da gitmeyecek. Zaten genç takım maçı. Sal Play-Off’a gitmeyen, bu maça gider mi? Bazı Gözlemciler Selimiye’de asla görev alamaz iken, Cengiz Savaşkan’ın ayrıcalığı nedir Sayın Muzaffer Urlu, bana söyler misiniz? Ayışığı Fitness ve Sauna Salonu ile Cafe Referee’nin sahibi olması mı? Sahibi demeyelim ona. Oraların asıl sahibi, Üsküdar Belediyesi’nde mühendis olan Hakan Zal. Bunu herkes biliyor. Doğrusu buraların işletmecisi Cengiz Savaşkan olacak. Ayrıca, Cengiz Savaşkan’ın bu sezon çıktığı maçların % 90’ı Selimiye’de. Tam hesap ile 14 maçın, 12’si Selimiye’de, diğer ikisi ise FB Dereağzı Tesislerinde, Fenerbahçe’nin U18 maçı. Hem de üst, üste. Cengiz Savaşkan’ın bir marifeti daha varmış. Gittiği, daha doğrusu gitmediği tüm maçlardan sonra, Hakemlere genelde aynı raporu gönderiyormuş. Görevine bu kadar bağlı Gözlemciler var iken Muzaffer Urlu’nun işi oldukça zor gözüküyor. Bir gözlemci daha var, onu da yazayım; Adı: Fuat Özkarabulut, bu Hocamız ise, Pazar günü 14.15’deki maçına tam saat 12.35’de geliyor. İşte ben böyle Hocaların önünde, önümü ilikler, saygıda kusur etmem. Umarım ki, Fuat Özkarabulut’lar çoğalır.

Sadece Gözlemciler değil maçlara gitmeyen. İl Hakem Kurulu ve Bölgesel Hakem Kurulu üyeleri de, Gözlemci olarak atandıkları maçlara gitmiyorlar. Onlar, saha, saha gezmeyi tercih ediyorlar. Bunu mantık kabul edebilir. Ancak, bu üyeler, AFYS’de (Amatör Futbol Yönetim Sistemi) bu maçlara gitti gözüküyorlar. Yani buradan bir ücret alıyor. Bir de şu sorun var. Hakem maçına bakıyor, Gözlemci, İl Hakem Kurul Üyesi. Maça daha iyi hazırlanıyor Hakem. Daha doğrusu Hakem beklenti içine giriyor, kendisini izleyecekleri için seviniyor ve hevesleniyor. Ancak Hakem maça gidiyor, “ne gelen var, ne giden” “Beni ciddiye almıyorlar” diye düşünüyor Hakem. “Bunlar beni izlenmeye değer bulmuyorlar” diye düşünüyor. Ve Hakem o moralsizlikle maçın içine ediyor.

Bir Bayan Hakem ve çok başarılı bir Gözlemci!
30 Ocak 2011 Pazar günü Selimiye'de, saat 12.30’da Çamlıca-Bursa Sağlıkgücü Gençlik, Bayanlar 2. Ligi maçı vardı. Maçın Hakemi, FİFA Hakemi Deniz Dilan Gökçek idi. Yardımcıları da Şule Özkılıç ve Mehmet Oral.  Maçın ilk yarısının ortalarında Deniz Dilan Gökçek sakatlanıyor. Ayağındaki ağrılara rağmen maça devam ediyor. İlk yarıyı zar, zor tamamlıyor. Dilan Deniz maçı bıraktığında, Çamlıca takımı 2-0 galipti. Ancak ikinci devreye çıkamıyor Deniz Dilan Gökçek. Ayak bileğinde bağ kopması olduğu anlaşılıyor. Şu anda da Deniz Dilan Gökçek ayağı alçıda imiş. Kendisine buradan geçmiş olsun diliyorum.

Hakemin maçı bırakması üzerine maçın Gözlemcisi Mehmet Sütçü, bir önceki maçta  görevli olan Onur Görkem Gül’ü, bayanlar maçına Yardımcı Hakem olarak atıyor. Gözlemci Mehmet Sütçü tarafından yapılıyor bu atama dikkat ediniz.  Aynı Gözlemci, maçın Hakemliğine ise, HİF Hakemliğinden gelen ve hiçbir ciddi maçı olmayan Bayan Hakem Şule Özkılıç’ı atıyor. FİFA Hakeminin yerine, HİF Hakemi…  kaldı ki bu maç lider ile üçüncünün maçı. Neyse efendim; maçı Bursa ekibi, Sağlıkgücü Gençlik, son dakika penaltısı ile 3-2 kazanıyor. Son golde Hakem penaltıyı göremediği için 1. numaralı Yardımcı Hakem, Hakeme penaltı işareti veriyor. Tartışmalı bir penaltı ile, İstanbul ekibi sahasında 3-2 mağlup oluyor.

Hiç Hakemlik yapmamış, hiçbir profesyonel maçı olmayan hatta HİF’den yeni il olmuş, Şule Özkılıç’ın, Hakem olması yerine, Onur Görkem Gül’ün bu maçı yönetmesinin daha doğru olacağını iddia ediyorum.  Maç sonunda Çamlıca takımının Başkanı, Hakemlere saldırıyor. Hakem soyunma odasının camını kırıyor. Bilhassa bayanlara yönelik olarak, ağza alınmayacak küfürler ediyor. Bursa ekibinin 80 yaşında doktorunun hayalarına tekme vuruyor. Saha Komiserinin omzuna vuruyor. Şimdi siz söyleyin bana, bir Başkanı bu kadar çileden çıkartan kim? Kim haklı, kim haksız?

Ey Mehmet Sütçü, sözüm sana olacak. Yılların Klasman gözlemcisiydin. Şimdi İl Gözlemcisi oldun ancak Hakemler tarafından pek sevilmediğini biliyorsundur. Hakemlere sürekli düşük not verdiğini cümle alem biliyor. Sayın Sütçü; Burada daha kıdemli bir Hakem var iken neden bu genç hakem kızı ateşin içine atarsın? Onu bir izah et bakalım. Ne yapmak istiyorsun bir söyle bakalım, yardım mı ediyorsun, yoksa çomak mı sokmaya çalışıyorsun?

İstanbul Hakemliği bitmek üzere.
Sonuç olarak bana göre İstanbul Hakemliği bitmek üzere. Yıllardır Hakemlere doğru, dürüst eğitim verildiği yok. Sadece Süper Lig Hakemlerine eğitimler veriliyor. Bazen de Ulusal Hakemlere laf olsun diye eğitim çalışmaları düzenliyorlar. Amatör Hakemlere genelde, Süper Lig maçlarından görüntü izletiyorlar. UEFA Hakem Komitesi Üyesi Jaap Uilenberg, bas, bas bağırıyor: Hakemin yüzüne karşı harekette veya uzak mesafeden hakeme doğru koşanlara mutlaka kart verin, futbolcuların, Hakemin veya Yardımcı Hakemin başına üşüşmeleri esnasında en az iki oyuncu kart verin, Sportmenlik dışı fiziki bir temas varsa oyuncu kırmızı kartla cezalandırın vs. Bizim Hakemlere maçlarda neler yapılıyor, hepiniz görüyorsunuz. Bir de Amatör Hakemlere eğitim verseniz ölür müsünüz? Eğitim çalışması diye başladığınız toplantılar, stand up şovlara dönüşüyor. Bazen de kürsüdeki şahıs, egolarını tatmin ediyor, nefsini köreltiyor.

Amatör Hakemlere uygulamalı ve eğitici bilgiler sunmuyorlar. Saha içi çalışması yaptırmıyorlar. Veriyorlar ellerine bayrak veya düdük; hadi aslanım, yürü biz senin arkandayız. Bir Hakem, bir Teknik Direktör ile nasıl konuşmalı, Bir Hakem, futbolcu ile nasıl iletişim kurmalı, bunları öğretmiyorlar. Hayatında hiç futbol oynamamış yüzlerce Hakem var. Kendi aralarında yaptıkları halı saha maçlarında, taç kullanan Hakemin ayakları zıplarken, başına çarpıyor. Antrenmanlarda kulağında walkman ile koşan Hakemler var. Adam sanki Sarıyer’de Boğaz’da yürüyor. Ciddiyetsiz ve lay, lay yapan onlarca Hakem var. Bunları hepsi de birileri tarafından kollanan tipler. Antrenmanlarda laubalilikleri yüzünden Tuba Kızılet’i çıldırtan Hakemler, iş maç almaya geldiğinde on takla atıyorlar. Bir de şu var, misal veriyorum: Bir Hakem maçın içine ediyor, “olsun diyorlar” sen iyi yoldasın, yeter ki maçlara takım elbise kravat ile git. Hakemlik tecrübe işi, hata yapa, yapa öğrenirsin. Boş ver diyorlar, 3 ofsayt kaçmış, el ile gol attırmışsın vs. bunlar mühim değil diyorlar. Bunları zamanında biz de yaptık. Sen, İHK Üyelerine karşı saygılı ol, yanlış tarafta olma, biz seni Hakem yaparız…

Siz onları Hakem yaparsınız da, sizi kim ne yapacak?

Haftaya nasip olursa, maç yorumlarında, ya da yeni bir yazıda yeniden görüşmek üzere, selam ve saygılarımı sunuyorum.

Elektronik Posta Adresim: bkyerelfutbol@hotmail.com

8 yorum:

Unknown dedi ki...

Burak Hoca Hacı Ahmet Erdoğan Hocamız Geçenlerde Ali sami Yen Stadına veda maçında hakemlik yapmıştı bu konuda bir yorum yaparmısın tüm.hakemlere gelinde yardımcı hakemlik nasıl yapır görün diyaormuşda

Unknown dedi ki...

gölge hakem özentisi. artık bunların modası geçtiiiii

Unknown dedi ki...

döktürmüşsün hocam

AmatörCE dedi ki...

SEVGİLİ BURAK KURTULUŞ
MERAK ETTİĞİM İÇİN SİZE BİR SORU YÖNELTMEK İSTİYORUM;ACABA YAZINIZDAKİ TARİHTEN GÜZEL BİR ANI BÖLÜMÜYLE İKİNCİ PARAGRAFTAKİ (İstanbul Futbol İl Temsilci Yardımcısı Adem Mat’ın Çarşamba günü görevinden istifa ettiği haberi) İLE Mİ BAĞDAŞTIRMAMIZ GEREKİYOR ?
CEVAP VERMEYEDE BİLİRSİNİZ :):)

Unknown dedi ki...

Hayır, "tarihten bir anı" bölümünü, hiç bir kimse ile bağdaştıramazsınız. Ben o kısmı Pazartesi günü yazmıştım. Adem Mat'ın istifa haberini Çarşamba günü öğrendim. Zaten yazıdan da bunu anlayabilirsiniz. Bu yazı 4 günde hazırlanmıştır. İlk bölümü Çarşamba günü başlayan bir yazı, Perşembe sabahına ala yetişmez. Burak Kurtuluş.

AmatörCE dedi ki...

TEŞEKKÜRLER

jhonyguitar dedi ki...

süper bir yazı

Adsız dedi ki...

bütün bunlara rağmen ne yazık ki oğuz uğurlu istanbul il hakem kurulu başkanı oldu.mükafatlandırıldı.Bütün kayırmacılık, ayrımcılık ve eşitlik ilkelerini sonuna kadar ihlal eden oğuz muğurlu ist İHK başkanı oldu.usulsüzlükleri görmezden gelenler yukarıdaki ihlallere iştirak etmiş olduklarının farkında değiller galiba.usulsüzlük yaptığı için mükafatlandırılıp İHK başkanı oldu.Buda MHK tarafından usulsüzlüklerin onaylanması anlamına geliyor. MHK de yine TUZ KOKTU.geçmiş olsun

Pendik Emekspor'dan kritik zafer

İstanbul 1. Amatör Lig 13. Grup'ta lider Pendik Emekspor, haftaya aynı puanla ikinci sırada giren zirve ortağı 1877 Alemdağspor'u de...