Uyut beni futbol…!
Portekizli faşist diktatör Salazar, tam 36 yıl 3F olarak adlandırılan formülle kitleleri uyutmayı başarmıştı. Salazar’ın diktatörlüğünü devam ettirmesine yarayan 3 F’nin açılımı ise futbol, fado (acıklı ve hüzünlü müzik) ve fadima idi. Basınımız 3F’yi yıllardır bize Fiesta olarak lanse etmişti. Oysa fadima, Portekizliler tarafından örgütlü din ya da elinde dua kitabı tutmak olarak adlandırılıyor. Hatta Salazar’ın ”Bana on binlerce insanı uyutabileceğim bir beşik yapın’’ sözüyle Lizbon Stadyumu’nun inşa edildiği söylenir. Yine yıllarca İspanya’da iktidarda kalan General Franco ile Real Madrid ilişkisi de benzer özellikler gösterir.
Rejimin cömertliği sayesinde bugün buradasınız
1943′te Real Madrid en farklı kupa galibiyetini 11-1′lik skorla Barcelona karşısında almıştı. İnsanları güldüren bu skorun aslında bir açıklaması vardı. Tarih kitapları zaferi "muhteşem" kelimesiyle tanımlarken, Real Madrid’li futbolculardan "kahramanlar" diye söz ederler. Ama tarih kitaplarında ilk maçı Barcelona’nın 3-0 kazandığından ve diktatör General Franco’nun karşılaşmanın başlamasından birkaç dakika önce Barcelona soyunma odasına giderek, “Rejimin cömertliği sayesinde bugün buradasınız” dediğinden bahsedilmez. FC Barcelona’nın ruhu aslında kanla lekelenen Franco rejiminin Katalan kültürü ve dilini 40 yıldan fazla bir süre yasaklamasıyla şekillendi. Daha sonra Barcelona’nın Camp Nou’dan önceki Stadyumu olan Les Corts Stadı’nda taraftarların İspanya Milli Marşı’nı ıslıklaması nedeniyle Franco, Barcelona Başkanı Joan Gamper’i öldürtmüş, Barcelona’ya da altı ay ligden men cezası verilmişti.
1943′te Real Madrid en farklı kupa galibiyetini 11-1′lik skorla Barcelona karşısında almıştı. İnsanları güldüren bu skorun aslında bir açıklaması vardı. Tarih kitapları zaferi "muhteşem" kelimesiyle tanımlarken, Real Madrid’li futbolculardan "kahramanlar" diye söz ederler. Ama tarih kitaplarında ilk maçı Barcelona’nın 3-0 kazandığından ve diktatör General Franco’nun karşılaşmanın başlamasından birkaç dakika önce Barcelona soyunma odasına giderek, “Rejimin cömertliği sayesinde bugün buradasınız” dediğinden bahsedilmez. FC Barcelona’nın ruhu aslında kanla lekelenen Franco rejiminin Katalan kültürü ve dilini 40 yıldan fazla bir süre yasaklamasıyla şekillendi. Daha sonra Barcelona’nın Camp Nou’dan önceki Stadyumu olan Les Corts Stadı’nda taraftarların İspanya Milli Marşı’nı ıslıklaması nedeniyle Franco, Barcelona Başkanı Joan Gamper’i öldürtmüş, Barcelona’ya da altı ay ligden men cezası verilmişti.
Dünyaca ünlü Milan futbol takımının Başkanlığını halen İtalya Başbakanı Berlusconi yapmaktadır. Bizde ise, 12 Eylül 1980 darbesinin meşhur generali Netekim Paşa Kenan Evren’in “Başkentin 1. Ligde temsilcisi olmalı” talimatıyla Türkiye Kupasını kazanan Ankaragücü nedendir bilinmez 1981-82 sezonunda 1.Lige alındı. Spor kulüplerinin başkanları ile Siyasi iradenin arasından neredeyse su sızmıyor desek yeridir. Kulüp kongrelerinde resmi-gayri resmi, meşru- gayri meşru insanlar cirit atıyor. Futbol Federasyonu seçimlerinde, takımların vergi borçlarının silinmesinde, Belediye Başkanlarının Kulüp Başkanlığı yapması, milli takım teknik direktörlerin belirlenmesinde, arsa alımı, stat yapımı, takımın zora düştüğünde siyasilerden yardım alınması ve daha niceleri siyasi gücü elinde bulunduranlarla, spor kulüplerimiz arasında olmayan spor-siyaset ilişkisi olsa gerek!
Çok uzağa gitmeye gerek yok, 06 Kasım 1991 yılını hatırlayın. Zamanın Diyarbakır milletvekili Leyla Zana Mustafa Kemal ATATÜRK’ün kurduğu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yemin töreninde kendi anadilinde yemin etmişti, hem de kafasında sarı-kırmızı ve yeşil renkli bir bant ile… Ancak kimse o olay ile ilgilenmiyordu. En ciddi gazetelerin bile manşetlerinde Galatasaray’ın, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasında çeyrek finalde güçlü Fransız temsilcisi As Monaco’yu eleyip beklenmedik biçimde yarı finale kalmasını konuşuyordu.
Sandıkta görüşürüz Mesut Bey!
Bu cümleyi bir yerden hatırlıyorsunuz öyle değil mi? Hani şu Çevik Kuvvet Polisimizin, Amirlerden aldıkları talimat doğrultusunda, İstiklal Marşı falan dinlemeyip, Fenerbahçe’li seyircilere tribünlerde saldırdığı olay.. Zamanın Başbakanı Mesut Yılmaz'ın sonunu hazırlayan pankart olmuştu. Enteresandır, o pankart, seçim sonuçlarına doğrudan yansımıştı. Doğru muydu, yanlış mı bilemem ama o pankartı görünce çok iyi bir Galatasaray taraftarı olarak “Fenerbahçe” diye bağırdığımı hatırlıyorum şimdi.
Ya, Old Firm?
Celtic-Glasgow Rangers… Katolik-Protestan Mücadelesinin dışından siyasi bir rekabet. Celtic-Rangers maçlarında, Katoliklerle Protestanlar, İrlanda direnişi ile İngiliz sömürgeciliği, IRA ile UVF, işçilerle patronlar, kiracılarla ev sahipleri, Che Guevera ile CIA, Papa ile Kraliçe, yeşil ve mavi renklere bürünerek karşı karşıya gelirler. 90 dakika tamamlanır ama maç asla bitmez. Glasgow’da güneş her doğduğunda, Rangers ve Celtic, iş yerlerinde, okullarda, sokaklarda, devlet dairelerinde sürekli savaşmaya devam ederler. Ben mi? Ben Celtic’i tutuyorum, neden mi? Sebebi Özgürlük…
Futbol Allah’ın belası bir şeydir
Latin Amerika'da futbol ve politika iç içe girmiştir. Milli takımın yenilmesinden sonra görevden alınan birçok hükümet sayabilirim sizlere. Sponsorların zorlamalarıyla sakat sakat oynayan yıldızlar, ülke tanıtımı için düzenlenen organizasyonlar, TV başında maç ile beraber reklam kuşaklarına boğulan seyirciler… Ya bizde? Eskiden futbola fakir oyunu derlerdi. Büyükçe bir arsada, sokak arasında vakit geçirilebilen bir oyundu. Maddi gücün önemi yoktu, başlangıçta gazozuna ve baklavasına yapılırdı maçlar. Herkes eşitti. Şimdi değil. Sporu şans oyunlarına bulaştırdılar ya bu iş bitti artık. Ülkemizde spor toto teşkilatı kurulduktan sonra futbolun gülen yüzü soldu. Aslan payını devletin aldığı bir sistemde kulüplere dağıtılan pay devede kulaktır sadece. Özal döneminde sahalar yeşillendi ama o da ne tuhaftır ki ekranlarımızın renklenmesiyle birlikte, oğlunun ortak olduğu ilk özel kanallardan birine Magic Box’a bugünkü Star TV’ye yayınlar peşkeş çekildi.
İspanyol Alves’e karşı, Siverek’li Eşref!
Federasyonlar özerk yapıya kavuştu nihayetinde. Ama özerklik kurumun bağımsız olmasını sağlayamadı. Siyasi baskılar her daim kara bir gölge olarak durdu. Özerk federasyonlar, büyük dediğimiz kulüplerin kuklası oldu ne dedilerse oldu ne isterlerse yapıldı. Yabancı sayısı arttı, kalite düştü, altyapılar çöktü umudumuz gurbetçi çocuklarımıza kaldı. Daha 2 gün önce Çekmeköy Nevzat Demir Tesislerinde oynanan Beşiktaş-İBB A2 Liginde Beşiktaş’ın kadrosuna bakar mısınız? Bonservisinin yüzde 50’si 3.1 milyon Euro karşılığında transfer edilen Julio Regufe Alves ve geçtiğimiz sezon Tavşanlı Linyitspor’u sırtına alıp taşıyan Mehmet Akyüz. Hem de kime karşı biliyor musunuz? CFS Bağcılar’dan yetişen 27 Mayıs 1994 doğumlu Urfalı genç kardeşimiz Eşref Korkmazoğlu’na karşı. 1 Nisan 1994 Şişli doğumlu Halil Rıfat Paşa’dan yetişen Abdulah Çevik’e karşı. Sir Alex Ferguson’un meşhur bir sözü var; “Futbol Allah’ın belası bir şeydir.
Şunu asla unutmayın, futbol sadece futbol değildir.
DERLEYEN: BURAK KURTULUŞ
Hay ALLAH senden razı olsun , futbolun amacı ne idi ne oldu , bunu herkese açık açık anlattın. Şimdi herkes gerçek amatör maçları seyretmenin keyfi nedir daha iyi anlayacaktır. Ellerine sağlık...
YanıtlaSilOgün KOCA
Futbol sadece futbol değildir
YanıtlaSil