20 Kasım 2011 tarihinde, Feriköyspor’un cezası nedeniyle Alibeyköy Stadı’nda oynanan ve haftalar öncesinden büyük olaylar olacağı bilinen Feriköyspor-Beykoz 1908 A.Ş. Bölgesel Amatör Lig maçının haftası nihayet gelmiş, iki takımın meşhur taraftarları günlerdir sosyal paylaşım sitelerinden birbirlerine yağdırdıkları tehditleri uygulamak için sabırsızlanırken, Bölgesel Hakem Kurulu 1. Bölge Üyeleri ise bu maçta görevlendirecek Hakemi günler öncesinden belirlemişti, Fahri Var…
Zaten bu maçı, İstanbul’da Bölgesel Hakem Kadrosundan başka bir Hakem de kanaatimce bu kadar güzel yönetemezdi. Siz bakmayın, maç verilerinde Fahri’den maç sayısı fazla olan 14 Bölgesel Hakem daha olduğuna. Ocak ayında Klasmanlar yeniden düzenlenirse (ben inanmıyorum) maç sayısı tutan ve Ulusal Hakem olacak tek kişi Fahri Var’dır. Ayrıca Feriköyspor-Beykoz 1908 A.Ş. maçının Hakemlik adına kurbanlık bir maç olduğunu da hesaplarsak, Feriköy-Beykoz maçı için İstanbul’dan en iyi aday Fahri’ydi.
Hakem risk aldı ve maçı oynattı
20 Kasım 2011 Pazar günü oynanan maçın henüz 3. dakikasında Beykoz taraftarlarının kendilerine ayrılan tribünlere alınmasıyla sahaya giren 30-40 kadar Feriköy taraftarları Beykoz taraftarlarına saldırmış, maçın Hakemi Yardımcılarını da yanına alarak soyunma odasına gitmişti. 5 Aralık 2010 tarihinde İstanbul’da oynanan Beşiktaş-Bursa maçındaki olayların bile yanında çerez kalacağı vahim bir tablo karşısında güvenlik güçleri de ne yapacağını şaşırmış ve Emniyet Müdürü, 250 kişilik takviye çevik kuvvet gücü isteyerek olayları bastırmışlardı.
Bu maçı yönetmek çok ciddi bir risktir. Maç yarım kalsa birilerinin canı fena halde yanacak, maç oynansa tribünlerde olay var. Hakem bir tane hatalı karar verse Hakemin canı yanacak, çünkü iki Kulüp de oldukça kuvvetli… O gün Feriköyspor-Beykoz 1908 A.Ş. maçının devam kararını tamamen kendi inisiyatifiyle veren Fahri Var’ın bu delikanlılığı belki de Hakemlik hayatının sonu olacaktı. Hatta maçın Gözlemcisi ve temsilcinin “Bu şartlarda bu maç oynanmaz” demelerine rağmen Fahri, risk alarak maçı oynatmıştır. Ve sonuç ortada, Allah yardım etti Fahri’ye, o maç en iyi şekilde bitti.
23 Nisan 2008, Boğaziçi Üniversitesi Spor Kompleksi
Petite Danone Minikler Kupası için düzenlenen Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon miniklerinin turnuvası için gösteri ve şov amaçlı kendi aralarındaki maçlara o zamanın B Klasman Hakemi Fahri Var, A Klasman Hakemi Tayfur Özkan ve Süper Lig Hakemi Süleyman Abay, İstanbul İl Hakem Kurulu tarafından atanmış, ben de NTV’nin canlı yayınladığı bu organizasyonda tribünlerdeki yerimi almıştım.
Bu tarihte devre arası göreve gelen Hasan Doğan Federasyonu, ilk işlerinden biri olarak bazı birimlere atamalar yapmış. Yeniden göreve gelen bazı kişiler, bu organizasyonu fırsat bilerek Boğaziçi Üniversitesi Spor Kompleksi’nde yerlerini almışlardı. İlk maçın başlamasına yaklaşık 45 dakika varken sahaya gayet rahat ve kendinden emin bir şekilde gelen Fahri Var’ı gördüğünde, Hakemlik konulara karışmaması gereken bir kişinin, adeta bir MHK Üyesi edasıyla herkesin gözü önünde Fahri Var’a, “Nerede kaldın, saatin kaç olduğundan haberin var mı?” diye çıkışmaya çalıştığını da gören ben, 6 yıl öncesinden şahit olduğum konuşmaların burada da olacağını bekliyordum, haliyle oldu da…
Bu Hakem MHK Üyesine boyun eğmemiş, sana eğer mi?
Fahri Var, 13 Ekim 2002 tarihinde oynanan ve 1-1 sonuçlanan Boluspor-Hacettepe takımları arasındaki Hakemlik hayatının ilk profesyonel maçında, Bolu tribünlerinden atılan yabancı cisimle kafasından yaralanıp, 5 dikişle İstanbul’a döndüğünde ve antrenmana şapkayla çıktığı için dönemin MHK Üyesi tarafından kendisine kıyafetini düzeltmesi konusunda uyarıda bulununca, kendisine aynı ses tonunda karşılık verip antrenmanı terk etmesi gibi yine kendisinden bekleneni yaparak herkesin önünde kendisine racon kesmeye yeltenen kişiye, “Sen kendi işine bak, benimle bu şekilde konuşamazsın!” diye karşılık vermiş ve farkında olmadan sene sonunda Klasman düşeceğinin altına da imza atmıştı.
Bir Hakeme hiç yetkisi ve hakkı olmadığı halde herkesin önünde hakaret etmeyi kendine bir hak gören görevli, bununla da yetinmeyip daha sonradan öğrendiğime göre dönemin MHK Üyesini arayarak “Fahri Var’ın maça geç geldiğini, Fatih Terim gibi hareketleri olduğunu, kazağını omzuna attığını vesaire söyleyerek gereğinin yapılmasını” söyleyince kendisine, “Gereğini yaparım” diye cevap veren MHK Üyesi de o hafta 2. Ligde haftanın en zor maçında görevlendirdiği Fahri Var’ın maçını geri alarak Hakemini cezalandırdığında, kendisini arayan ve “onun bunun lafıyla sorgulama bile yapmadan maçımı niye geri alıyorsun?” diye kendisine soran Hakem’e verdiği cevap ise bir hayli ilginçtir; “Sen bizim evladımızsın, şimdi kısa vadede sen kaybedeceksin ama biz kazanacağız, uzun vadede de sen kazanacaksın…!”
İyi maç yönetmekle iyi Hakem olunmaz
Evet, yıllarca 2. ve 3. Liglerde haftanın en zor maçlarından başarıyla çıkan bir Hakem, yıllarca dik duruşunun ve Hakemlik onurunun ayaklar altına alınması karşısında taviz vermediğinde demek ki yıllarca çalışarak uğraşarak geldiği yerlerden bir anda tepetakla aşağı gidebiliyor.
Ben hep iddia ederim, Üst Klasmanlara ve Hakemlikte yukarılara çıkmanın yolu çok basittir. Adamınız olacak. Adamınız yok ise, siz birilerin has adamı olacaksınız. Sizin birilerinin adamı olmanız yetmez, adamı olduğunuz kişiler de hep başarılı olmak zorunda. Yoksa onlarla gelir yine onlarla gidersiniz. Hakemlikte sabun daima ayağınızın altında hazırdır. Aynı Antrenörlükte olduğu gibi. Sahada iyi maç yönetmekle iyi Hakem olunmaz. Her türlü lobiyi iyi bilmeniz gerekir. Kim, kimin adamı bilmeniz gerekir. Kim, kime laf taşır bunu da bilmeniz gerekir. Gizli akrabalıkları hemen fark etmeniz, gizli saklı yapılan çıkar-menfaat ilişkilerini hemen kavramanız gerekir. Yoksa bir U17 maçında bir takıma 3 kırmızı kart verdiniz diye şikayet edilir, sonra tek bir maç için 200 km yol yapmaya mecbur bırakılırsınız.
İşte bu düzen ve kısır döngü içerisinde Türk Hakemliğinin geldiği nokta ortadadır. İnanın ki çok övündüğümüz bazı Hakemler bile yatsın kalksınlar birilerine dua etsinler. Alt liglerde, Amatör Liglerde, en samimi heveslerle bu işe başlayıp hakkı yenen ve bırakmak zorunda kalan o kadar çok Hakem oldu ki, sadece birkaçını anlatsam bu sayfalar yetmez. Bu yüzden Fahri Var gibi onur mücadelesine devam eden Hakemleri yürekten kutluyorum.
Fahri, şu anda hayatının belki de en mutlu günlerini yaşıyor. Üniversiteyi bitirdi, askerlik görevini tamamladı. Yıllar önce kafasında bitirdiği Hakemliği yeniden sevmeye başladı. MHK’nin Silivri’de kampta tüm Hakemlerin önünde, “Kusura bakma senin düşmen hataydı” diye özür dilemelerine rağmen o günlerde Hakemliği umursamayan ve geri dönmek için uğraşmayan Fahri artık yok. Şu anda TFF Başkanı Mehmet Ali Aydınlar’ın iş yerinde en sevdiği personelinden birisi. Ayrıca TFF Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ ile ağabey-kardeş ilişkisini yıllarca sürdürmüş bir genç. Hüseyin Göçek’i Hakemliğinde en alttan alıp Süper Lige taşıyan Babası Şükrü Var çok iyi bir bürokrat ve TFF’nin Kurullarında görev alıyor. Ancak Fahri öylesine değişime uğramış ki, “belki bu günleri de görmemiz gerekecekti, şimdi çok daha tecrübeli bir Hakem oldum” diyebiliyor. Kendisine başarılar diliyorum.
‘Ben güvenlik olmadan maç yönetiyorum!’
İstanbul Amatör Liglerinde 12 hafta geride kalmak üzere. Geride kalan 12 haftada çok ciddi olaylar oldu. Bunların bazılarında Hakemler sahada kaldılar, birçoğu da darp edildi. Hakemler artık darp edilmemek için başka yollar aramaya başlayacaklar. Geçtiğimiz haftalarda bir maç izliyorum. İyi Hakem olacağı belli olan ve sahada dik durmaya çalışan genç bir Hakemin nasıl sahada savunmasız kaldığına şahit oldum.
Ben maça gittiğimde maç başlayalı 3 dakika olmuştu. Statta yalnızca 3 tane Polis memuru vardı. Bu Polisler de maalesef langırt oynuyorlardı. Maç kimin umurunda! Langırt oyunundan sıkılan Polisler Stattan ayrılınca 22 futbolcu, Teknik Adamlar ve taraftarların baskısı her geçen dakika 3 Hakemin omzunda daha fazla hissedilmeye başladı. Ben bir taraftan canlı skor için telefon görüşmeleri yapıyor, bir taraftan sanki maçın Gözlemcisi benmişim gibi tribünleri ve yedek kulübelerini gözlüyor, bir taraftan da maçın Hakem adına iyi gitmesi için dua ediyorum. Çünkü sahada bu işi meslek olarak yapmaya meyilli, pırıl, pırıl bir Hakem var. İki takım futbolcuları Hakeme yardımcı olmayınca, bir de üstüne misafir takımın Antrenörü takımının oyun anlayışı adına hiçbir çaba sarf etmeyip sadece Hakemi rahatsız etmeye başlayınca maçın gidişatı değişti.
Normalde ev sahibinden 2 futbolcunun ihracı, misafir takımın Antrenörün ilk devrede oyundan ihracı, yine misafir takımın bir oyuncusunun oyundan ihracı gerekirken bizim genç Hakemimiz en olmadık yerde, basit bir pozisyonda sahanın en beyefendi oyuncusunu çift sarıdan ihraç etti. Ve yanlış duymadıysam Hakemin ağzından bir cümle çıktı, “ben güvenlik olmadan maç yönetiyorum”.
Yönetmeyin, güvenlik olmadan lütfen maç yönetmeyin. Sonra sizi kimse savunmaz. Kimseler de sizin arkanızda durmaz. Hep suçlanan Hakemler olur. Başkaları çıkar ilişkileri yüzünden siyah’a beyaz derler. Ancak Hakemler nedense hep siyah olur.
Hakem Camiasının Kulüplerle yakınlaşması gerekir
Bazı Kulüpler, Hakemleri öcü gibi görmeye devam etmekteler. Kulüplerin bir çoğu Hakem Camiasına oldukça uzak mesafede durmakta. Halbuki bu konuda iki tarafında karşılıklı adımlar atması ve birbirlerine zıt kutuplarda duran camiaların yakınlaşması lazım. Neden mi? Son günlerde sıkça görmekteyim, bazı konularda mağdur edildiklerini düşünen Amatör Kulüpler, “şimdi biz bunlarla kötü olursak, maçımıza tetikçi Hakem gönderirler” diyorlar. Ne alakası var. Neden sürekli Hakemler ortaya atılıyor? Neden Hacivat ile Karagöz’ün kavgasında hep Hakemler ortada kalıyor? Hem bu zamanda tetikçi Hakem mi kaldı? Tetikçi Yöneticiler var mı derseniz, “evet” derim ancak tetikçi Hakem var mı derseniz, kesinlikle “yok” derim. Hakemlerin hepsi de gencecik insanlar. Kaldı ki, eskiden Hakemlere temas etmek kolaydı, bir şekilde temas kurulurdu. Şimdi zaman Hakemlerin lehine değişiyor. Futbol camiasında lekesiz kalmayı başarabilen tek Kurum Hakem Camiasıdır. Her ne kadar Hakem Derneklerinde iktidar için kavgalar olsa da, rant ve koltuk kavgaları yüzünden Hakem Yöneticileri birbirlerini yeseler de, sahalarda, aylar sonra alacakları üç kuruş için ter akıtan Hakemler, futbolun çamur içine batmış dünyasında sütten çıkmış ak kaşık gibidir. Selam ve saygılarımla.
Elektronik Posta Adresim: bkyerelfutbol@gmail.comYAZI: BURAK KURTULUŞ
3 yorum:
çok haklısınız...artık polis dahi göndermiyolar 100 kişi topla hakemi etki altına al ve köklüysen işi götür 2-0dan 2-2 yap hocaya polis cağır de ve herşeyn farkındayım de...üstüne üstlk gelmesin hakılısınz..Bayağı hak yendi,bayapı insan sömürülüp gitti..
burak hocam 2009 dan beri sürekli siteyi takip ederim.her nekadar yorumlarında feriköy antipatikliği karagümrük sempatizanlığı bariz şekilde hissedilsede okuyoruz seni..seviyormuyuz tartışılır ama okuyoruz..oda bişey
Feriköy antipatiliği mi? Siz kesin karıştırdınız. Hiç alakası yok. Şimdi siz diyorsunuzki, Burak Kurtuluş yazdı biz ceza aldık, bu da maalesef yanlış. Benim köşe yazımda Feriköy hakkında tek bir olumsuz cümle yok, kaldı ki haddime değil neden yazayım. Siz cezayı Salı günü aldınız, ben yazıyı Cuma günü koydum hadi onu da geçtim. Beykoz maçının haberi bizim siteye ait değil, siz haberin altındaki imzayı gördünüz. Ayrıca Karagümrük sempatizanlığım yoktur, Karagümrük'ü severim başka ancak Feriköy'ü bizim ne kadar sevdiğimiz Mahir Kılıç size bir zahmet izah etsin. Selamlarımla.
Burak Kurtuluş
Yorum Gönder