Geride bıraktığımız sezonda, İstanbul temsilcisi Fatih Karagümrük’ü, hem BAL 12. Grup Şampiyonluğuna ulaştıran hem de Maltepe Hasan Doğan Stadı'nda oynanan final maçında Trabzon Yomraspor'u penaltılarla eleyerek finale yükselme başarısı gösteren diğer bir İstanbul temsilcisi Büyükçekmecespor’u uzatma dakikalarında buldukları gol ile 3-2 mağlup ederek, kırmızı-siyahlıların 3 yıl aradan sonra yeniden Profesyonel 3. Lige çıkmasında emeği geçen Hüseyin Aydoğan ile bir röportaj yaptık. Aydoğan bu röportajda F. Karagümrük ile geçen sezonu ve geleceği dair hedeflerini de anlattı.
Hüseyin Aydoğan 1968 Kastamonu Şenpazar doğumlu, Futbola Kanlıcaspor’da başladı. Anadolu Hisarı, Çubukluspor (Deplasmanlı Amatör Lig), İMES, yeniden Anadolu Hisarı (3. Ligde Amatör olarak), Vefa ve Karagümrük’te forma giydi. 32 yaşında futbola son veren Hüseyin Aydoğan, Antrenörlük kariyerine Vefa’da 2004-2005 sezonunda Nuri Ömeroğlu’nun Yardımcısı olarak başladı, Kamuran Gazi’nin sezon başında istifa ettiği 2005-2006 sezonunda tecrübeli Hocanın Yardımcısıydı, final grubu maçlarına giderken takımın başına geçen Adnan Dinçer ile Bozüyük’e final maçında 5-4 kaybedilen ve Ali Yavuz’un ayağının kırıldığı o ilginç maçta yeşil-beyazların ikinci adamıydı.
2005-2006 sezonunda Tekirdağ’da, Edremit’e kaybedilen ilk etap finalinde Vefa’nın yine Yardımcı Antrenörüydü. Bir sezon sonra Ayazağaspor, Galata ve Çekmeköy ile girilen müthiş yarış sonrası elde edilen ikincilik ve Türkiye Şampiyonası maçında Kütahya’da, Beylikdüzü’ne 120. dakikada kaybedilen final maçında yine Vefa’nın Kulübesinde bu sefer, Teknik Sorumlu olarak Aydoğan vardı.
Başarılı Hoca, Teknik Direktörlük kariyerinde Vefa’yı ikinci sezonunda yine finallere taşıdı; Sultanbeyli Belediyespor’a hem İstanbul Şampiyonası Finalinde hem de Türkiye Şampiyonası ilk etap finalinde (Düzce’de) kaybedilen maçlarda, Vefaspor Teknik Direktörü Unvanı ile yine Teknik Alan Kulübesinde Hüseyin Aydoğan vardı.
2009-2010 sezonunda, Fatih temsilcilerinden Küçükpazar’ın başında olduğu yıl İstanbul 1. Amatör Ligde, inanılmaz bir sezon geçirdiler, 106 gol atıp sadece 6 gol yediler ancak kırmızı-beyazlılar o sezon Süper Amatör Lige katılmadı. Sezonun ikinci devresinde futbolcu olarak formasını giydiği ve finalde kaybedilen Yıldırım Bosna maçını bir türlü unutamadığını her fırsatta söylediği ve “Bir şampiyonluk sözüm var” dediği, F. Karagümrük’te Eser Pullu’nun ardından takımın başına geçen Aydoğan ile kırmızı-siyahlılar, 12 puan geriden gelip, finallere yükseldiler ancak Gebze Stadında oynadıkları maçta Bursa temsilcisi Zaferspor’a 1-0 mağlup olup, Profesyonellik beklentilerine karşılık veremediler.
2010-2011 sezonunda Ümraniye, Küçükçekmece ve Maltepe’nin Profesyonel 3. Lige yükseldiği sezona Vefaspor’da başlayan Aydoğan, Şirin Berber’in (Şirahman Berber) görevden ayrılması sonrası bir kez daha F. Karagümrük’ün başına geçti ve -8 averaj ile aldığı Fatih temsilcisini 5. sıraya çıkarttı.
Ve bu sezon… İlk defa sezon öncesi takımı kendisi kuran, oyuncuları tespit eden ve kendi ifadesi ile “İnandığım, güvendiğim futbolcular ile yola çıktım ve hep birlikte bu takımı en iyi duruma getirdik” diyen başarılı Hoca, 3 yıl aradan sonra yeniden Profesyonel 3. Lige çıkan F. Karagümrük’ün Teknik Direktörüydü.
Her ayrılık acıdır!
Hüseyin Aydoğan, F. Karagümrük’ten ayrılması sonrası elbette üzüldüğünü söylüyor ve ekliyor, “her ayrılık acı verir!” Ancak, ‘böyle olması gerekiyordu’ diye de ekliyor… “Karagümrük’ün önemli hedefleri var, Kulübün geleceğe daha sağlam adımlarla ilerleyebilmesi için ciddi projeler var. Bu projeler son derece titizlikle hazırlanan ve Türk futbolunda önemli bir yere sahip olan Karagümrük’ün fazla vakit kaybetmeden Bank Asya Ligine kadar çıkmasını hedefleyen konular. Ben F. Karagümrük’e olan sözümü yerime getirdim, takımı şampiyon yaptım. Şimdi bana düşen 3. Ligde başarılı olmaları için dua etmek. Buradan şunu söyleyebilirim, F. Karagümrük taraftarını güzel günler bekliyor, peş peşe şampiyonluklar gelebilir… Hayat bu, ne zaman ne olacağı hiç belli olmaz, gün gelir, yine yollarımız kesişir ise bundan da son derece mutlu oluruz.”
Hüseyin Aydoğan, F. Karagümrük’ten ayrılması sonrası elbette üzüldüğünü söylüyor ve ekliyor, “her ayrılık acı verir!” Ancak, ‘böyle olması gerekiyordu’ diye de ekliyor… “Karagümrük’ün önemli hedefleri var, Kulübün geleceğe daha sağlam adımlarla ilerleyebilmesi için ciddi projeler var. Bu projeler son derece titizlikle hazırlanan ve Türk futbolunda önemli bir yere sahip olan Karagümrük’ün fazla vakit kaybetmeden Bank Asya Ligine kadar çıkmasını hedefleyen konular. Ben F. Karagümrük’e olan sözümü yerime getirdim, takımı şampiyon yaptım. Şimdi bana düşen 3. Ligde başarılı olmaları için dua etmek. Buradan şunu söyleyebilirim, F. Karagümrük taraftarını güzel günler bekliyor, peş peşe şampiyonluklar gelebilir… Hayat bu, ne zaman ne olacağı hiç belli olmaz, gün gelir, yine yollarımız kesişir ise bundan da son derece mutlu oluruz.”
Karagümrük küme düşebilirdi!
Bu sezon ilk devreyi Silivrispor ile aynı puanda (18) bitirmiştik, devre arası Antalya’da mükemmel bir kamp dönemi geçirdik, İstanbul’a döndüğümüzde Havalimanında taraftarımız bizi konvoylarla karşılamışlardı. Her şey mükemmel gidiyordu, ikinci devrenin ilk maçında Yeniköyspor ile deplasmanda oynayacağız, (bu büyük taraftar bizde var olduğu sürece deplasman sözü pek doğru olmasa da…) O maç bizim için tam bir hayal kırıklığı oldu, 4-2 mağlup olduk ancak 6-2 de bitebilirdi maç. Sonra bir-iki ufak sorun oldu takım içerisinde, ben asla kindar bir insan değilim, gençler hata yapabilir, affederim! Affettim de, ancak benimle çalışan futbolcu şunu iyi bilecek: Hüseyin Aydoğan çok iyi bir Gözlemcidir, futbolcusunu her zaman takip eder, şimdi teknoloji gelişti, oturduğum yerden bilirim kimin nerede ve ne yaptığını!
Bu maçın ardından Çorlu Gençlerbirliği, Silivrispor ve Adapazarı maçlarımız var, o 3 maçta 3 mağlubiyet bizi küme düşürürdü, ancak biz kenetlendik, Başkanımız, Yönetimimiz, Hocalarımız, futbolcu ve taraftarımız bir bütün olduk; 9 puan geldi 3 haftada… Hele son bir Adapazarı maçımız vardı, Oğuzhan 89’da mükemmel bir gol attı, “tamam dedim, oldu; biz şampiyon olduk… Bir de unutmadan söyleyeceğim; Mert Murat Mertadam isimli İzmirli bir Hakem vardı, hayran kaldım Adapazarı maçında, o kadar güzel maç yönetti ki, Soy ismi gibiydi, ‘Mertadam’…
Hakemler ile iyi olacaksın!
Hakemler ile iyi olacaksın!
Hakemlerden söz açılmışken devam edelim, ben hiçbir Hakem ile sorun yaşamadım, bu sezon sadece bir maçta dışarı gönderildim ama o maçta da Hakem beni attıktan sonra fevkalade bir maç yönetti. (AS Akyazı maçı, Hakem Tugay Kaan Numanoğlu) İstanbul’da bir Hakem ile biraz didiştik, Karagümrük’ün başındayım, zorlu bir maçtayız. Hakemi çok iyi tanıyorum iyi bir Hakem, kumaşı iyi ancak maçta bir pozisyon oldu ben haklı olarak itiraz ettim, bana döndü ve “konuşma!” dedi, ‘neden konuşmayacağım, biz sizinle diyalog kurmak istiyoruz’ dedim, o ise diretti, ‘konuşma’… Onunla konuşmadım zaten!
Hakem intikam almaz ama kollamaz da!
Vefa’da olduğum bir sezon, Namık Sevik’te antrenmandayız. Sabah saat 10. Rakip bulduk, çift kale maç yapacağız, bir Hakem kardeşimiz var, tribünde izliyor, rica ettik, sağ olsun kırmadı, giyindi maçımızı yönetti. Bir futbolcum didişti Hakem ile aldım hemen futbolcumu oyundan, ‘dua et dedim, bu Hakem Ligde bizim maçımızı yönetmesin! En zorlu maçımıza verdiler, ama ben Hakemi iyi takip ediyorum, on numara adam… Ne gördüyse onu veriyor, maç öncesi ben futbolcumu tembihliyorum, Hakem ile göz göze gelme, ortalık karışırsa sen ters yönet git, faul yaparsan hemen özür dile, A dersin, Hakem B mi dedin der ve kartı alnının orta yerine çakar!
Maç bitti, Hakem yine mükemmel bir maç yönetti, tebrik etmeye gittim, Hakem gülüyor, ‘Hüseyin Hocam, nerede o?’ diyor… Bir pozisyon olmuş maçta, bizimki tam da kem küm edecekmiş, Hakem hemen, ‘hadi aç ağzını da göreyim’ demiş… Hakemlere saygılı olacaksın, bu iş böyledir, Hakemler de bu oyunun parçasıdır, bunu da kabul edeceksin…
Soyunma odasında Babamı tanımam!
Ben sahada ve soyunma odasında babamı tanımam! Zaten soyunma odası takımın mahrem yeridir. Benimle çalışan futbolcu işini yapacak! Futbolcu işini hep en iyi şekilde yapacak. Hoca da işini yapacak. Ben futbolcum ile sorun yaşamam, futbolcu ayrımı asla yapmam. Kim iyiyse o oynar, bir de benim futbolcum antrenmanda hiç yorulmaz! Ancak futbolcu Hocasına inanacak, Yönetim de Hocaya inanacak, futbolcu ise hem Hocaya, hem de Yöneticiye inanacak. Herkes görevini bilecek, taşıdığı formanın değerini bilecek, Kulübede birçok arkadaşı beklerken, o oynuyorsa kıymet bilecek. Boş işler ile meşgul olmayacak, sağda solda konuşmayacak, kulis yapmayacak, sadece ve sadece futbolunu oynayacak. Zaten benim oynatmadığım bir futbolcu, benden sonra kategori olarak çok daha üst ligde, ya da iyi bir takımda oynayabiliyorsa sorun bendedir derim, çok yine aynı ise sorun kendisindedir. Olmadı şimdiye kadar…
Turgut Gönültaş çok farklı bir futbolcu
Bu sezon çok iyi bir kadrom vardı. Tüm futbolcularım benim için özeldir. Ancak illa da bir isim derseniz, Turgut Gönültaş’ı ayrı bir yere koyarım. Keşke diyorum, Turgut ile daha önceleri de çalışma şansım olsaydı, bu kadar işine bağlı, fedakâr ve çalışkan bir futbolcu az gördüm. Genelde hepsinden memnumum, tüm futbolcularıma hakkım helal olsun, onlara güvendim ve beni asla yolda bırakmadılar.
Ali Fuat Demircioğlu Hocamın yeri ayrıdır!
Hocalarımdan ise Ali Fuat Demircioğlu’nu ayrı bir yere koyarım. Çok disiplinliydi, çok iyi diyaloglarımız vardı. Hep Ali Fuat Hocam gibi olmak isterdim o dönemler. Bizde emeği çoktur, İMES’de şampiyon olmuştuk. Hocamı unutmam mümkün değil.
İsimlere göre transfer yapılıyor
Bizim ülkemizde maalesef isimlere göre transfer yapılıyor. Yöneticiler sürekli olarak kendilerini kurtarma derdinde, bu yüzden de ismi olan ve zor durumda kendilerini kurtaracak isimlere yöneliyorlar, “ben daha ne yapayım, Hoca ise alın size Hoca, bu adamdan daha kariyerlisi var mı? derler… Bu olayın en basit tarafıdır. Şimdi düşünün, neden genç Hocalara şans verilmiyor, hep bu yüzden, hep günü kurtarmanın derdinde olduğumuz için.
Vefaspor, neden olmasın!
Hüseyin Aydoğan, sorumuz üzerine hedefleri hakkında ipuçları veriyor, Hoca’ya Vefaspor’u sormamız üzerine de: “Vefanın yeri bende ayrıdır, futbol oynadım, yıllarca Hocalığını yaptım, Çok iyi günlerim geçti, şimdi Bölgesel Amatör Lige yükseldiler. Vefa’nın da yeri kesinlikle Profesyonel Liglerdir. Şimdi Kongreleri var, Mesut Başkan devam edecek mi, kalacak mı bilinmiyor, ancak bilinen; Vefaspor’a çok şey verdiğidir. Mesut Başkan ile hiç sorun yaşamadım, Dışarıdan konuşuyorlar, yok efendim şöyleymiş, falan… Asla! Mesut Başkan çok duygusal, çok çalışan ve emek sarf eden; ayrıca camiası için hep daha iyisini isteyen fedakâr bir Başkandır. Bana şu ana kadar gelen bir teklif yok, sağda solda kulağıma geliyor bir şeyler. Ben hedefi olan her yerde varım, Vefaspor’dan bir teklif gelirse, neden olmasın!
Antrenör en kolay halkadır!
Türkiye’de en kolay harcanan isimler genelde Antrenörler oluyor. Takım bocalayınca kan değişikliği lazım derler, 22 futbolcuyu topyekün kovamayacağına göre en basit çözüm Antrenörü göndermektir. Aslında, “Antrenör ve futbolculardan çok, Kulüp Yöneticilerin biraz düşünmesi lazım. Aynı olaylar neden tekrarlanıyor, niye engel olunmuyor?” Sorun başka bir yerde mi? Türkiye şartlarında bir Antrenör her şey olmak zorunda. Bütün sorunları en doğru şekilde bilmek ve buna bağlı tüm stratejileri yapmak sorunda. Ancak böyle olmuyor.
Aslında olması gereken; herkes kendi görevinden yetkili kılınmalı. Antrenör ve futbolcular herkesle değil, bir yetkiliyle ilişki kurmalı. Antrenör şayet güvenilir, toleranslı, iyi ilişkiler kurabilen, para problemi ve aile problemi olmayan, toplumda saygınlık kazanmış bir isimse, kulüp felsefesine uyum sağlamışsa, Yönetimle sağlıklı diyalog içindeyse, futbolcular üzerinde saygı ve sevgi yaratarak otorite kurmuş ve disiplini sağlamışsa, takımına maç boyunca son dakikaya kadar mücadele edecek fiziki kondisyonu vermişse, kendi yaptığı transferler ve mevcut oyunculardan optimum faydalanarak uyumlu dengeli bir takım kurmuş, aynı takımı devamlı birlikte oynatarak saha içinde ve saha dışında uyumlarını ve takım olmalarını sağlamışsa, mevcut kadroya uygun bir oyun düzeni oluşturmuş, seyircilere hoş gelen bir futbol oynatıyor, gerekli taktik anlayışını oturtmuş, futbolcuların inanmasını ve her şartta oyun disiplininden kopmamalarını sağlamışsa, maç sırasında rakibin taktiğini, oyunun gidişini, ortaya çıkan özel durumları zamanında görebiliyorsa, gerekli tedbirleri zamanında alıyor ve doğru ve yerinde oyuncu değişiklikleri yapıyorsa; sen daha neden macera arıyorsun!
Benim çalıştığım takımlar kondisyon sorunu yaşamaz!
Ben sürekli not tutarım, her futbolcunun dosyasını yaparım, gün, gün yazarım. Takip ederim, dün antrenmanda ne kadar koştu bakarım. Bugün ne yaptı bakarım. Benim çalıştığım takımlar kondisyon sorunu yaşamazlar. Plates topu ile çalışırım, atlama lastiklerini her zaman kullanırım, çekme lastiği, sağlık topları vesaire…Bir de istatistikler şunu gösteriyor, benim çalıştırdığım takımlar ligin ikinci devresinde çok daha iyi oynuyor, süreklilik gösteriyorlar, bu Küçükpazar’da, Vefa’da ve Karagümrük’te hep böyle oldu. Oyuncular çok değişik karakterde oluyor, hemen tanıman, kişiliğini öğrenmen mümkün değil, ancak tanıdığında ona göre davranıyorsun. Vefa’da bıraktığım sezon açık söylemek gerekirse bazı oyuncuları yeterince çözemediğim için sorun yaşadım. Ancak Karagümrük’te bu sezon böyle olmadı. Futbolcuyu tanıdıkça işler güzelleşiyor. Şimdi gideceğim yere Karagümrük’ten şartlar uygun olursa götürmek istediğim oyuncular var.
Emeğe saygı duyulması lazım
Bir yerde başarı varsa emek vardır, emeğe saygı duyulması gerekir. Şunu da unutmamak gerekir, insanları bir yerlere birileri getirebilir ancak başarısız olursan, kimse sizi orada tutamaz. Meşhur olaydır: Napolyon büyük zaferlerinin ardından Kralın karşısına çıkmış. Kral alaycı bir şekilde ona “bu savaşların hepsini yalnızca sen mi kazandın” diye sormuş. Napolyon'un cevabı da şu olmuş: “kaybetseydim kimi asacaktın?”
Bizim halimizi anlatan bir fıkra!
Cehennemdeki kazanların başında birer zebani bekliyormuş. Kazanlardan dışarı çıkan olursa, onu yeniden kazana atıyormuş. Her ülkeye ait bir kazan var, bütün ülkelerin kazanlarının başında bir zebani beklemesine rağmen, Türkiye’nin kazanının başında zebani yok. Cehenneme yeni gelmiş Türk durumdan memnunmuş çünkü kendi kazanı başında da zebani yokmuş. Fakat yine de cehennemin baş zebanisine dayanamayıp sormuş; Neden Türkiye’nin kazanının başında zebani yok? “Gerek yok, çünkü eğer kazandan bir Türk dışarı çıkmaya çalışırsa, diğer Türkler onu yeniden kazanın içine çekerler” demiş Baş Zebani!
Adı Amatör ancak Hoca Profesyonel olacak!
Ülkemizde tuhaf ve anlaşılması zor bir sistem var. Bölgesel Amatör Ligde mücadele ediyorsunuz, ancak Amatör Lisanslı Teknik Adamı, takımın başında kabul etmiyorsunuz, olacak iş değil. Ben de bu nedenle diplomamı yükseltmek durumundayım, Eylül’de kurs var gideceğiz, nasip olursa yeterli diplomaya sahip olacağız. Bir başka ilginç durum da BESYO mezunları için geçerli, adamlar bu işin okulunda okuyor, mezun olduklarında Amatör Diploma alıyorlar, bu da araştırılması ve güncellenmesi gereken bir durumdur.
Abdullah Avcı’nın buralara geleceği belliydi
Milli Takımlar Teknik Direktörü Abdullah Avcı benim takım arkadaşım. Çok çalışkandı, top oynarken bile ileride çok iyi yerlere geleceği belliydi. Abdullah Hoca, futbolculuğu döneminde hiçbir antrenmana geç kalmazdı, asla laubali davranmazdı, son derece disiplinliydi, sahada çok koşar, 90 dakika boyunca hiç durmaz, tüm enerjisini sahada bırakırdı. Hiçbir arkadaşı ile sorun yaşamamıştır. En iyi şeyleri hak ettiğine inanıyorum, Allah yolunu her daim açık etsin, Abdullah Hoca bizim gururumuzdur.
HABER-FOTOĞRAF: BURAK KURTULUŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder