Sayfalar

TERFİ ARŞİVİ

TÜRKİYE ŞAMPİYONASI

Sayfalar

Cuma, Mayıs 03, 2013

Deliğanlı gibi …

“Deliğanlı gibi söyle aslanım hakeme. Elle aldın işte topu. Deliğanlı gibi söylesene!”Tarih: 12 Ocak 2008, Cumartesi... 19 Mayıs Stadı'nda oynanan Gençlerbirliği-Oftaş maçından saat 15.30 sularında çıktık. Tatsız tuzsuz maç 1–1 bitmişti ve hem oyundan hem de sonuçtan memnun kalmadığımız için canımız sıkkındı. Gençlerbirliği bu beraberlikle düşme hattından yine kurtulamamış ve sondan üçüncü sırada kalmıştı. Maçın sonlarına doğru “CAVCAV TAKIMA TAKVİYE LAZIM!” diye tezahürat yapmıştık. Başkan İlhan Cavcav o anda statta mıydı, bu tezahüratı duymuş muydu, duyduysa gerekeni yapacak mıydı bilemiyordum. Karışık duygular içinde Rüzgârlı Sokak yönüne doğru giderken 19 Mayıs 2 No.lu Dış Sahada maç oynandığını görünce, arkadaşlardan izin isteyip hemen oraya yöneldim ve kale arkası tribününe girdim.


Hemen belirteyim, bu tribünde amatör küme maçı izlemeyi her zaman çok sevmişimdir. İngiliz statları gibi tribünle kale arasında birkaç metrelik mesafe olduğu için özellikle ceza sahasındaki mücadele ve pozisyonları, futbolcuların çığlık çığlığa konuşarak birbirlerini uyarmalarını ve de en güzeli topun ağlarla buluşmasını sanki sahanın içindeymiş gibi yakından izlemek çok keyiflidir.


O gün, şansımıza hava hem çok soğuk, hem de gri ve iç karartıcıydı. 2 No.lu dış sahanın kale arkası tribünü adeta bir derin dondurucunun içi gibiydi. İyi temizlenmediği için yer yer kar ve buzla kaplı olan sahada Ankara 1. Amatör Küme takımlarından Kayaşspor ile Yurtkur arasındaki maçın ilk yarısı oynanıyordu ve bizim bulunduğumuz tribünün önündeki kaleyi koruyan Yurtkur 2–1 öndeydi.


Tribünde dokuz kişi vardı. Kayaşspor’da oynayan iş arkadaşını izlemeye gelmiş bir baba ve oğlu, Kayaşsporlu bir futbolcunun ağabeyi, Kayaşspor’da kaptanlık da yapmış eski bir futbolcu, sol tarafımızda yine Kayaşspor’u destekleyen dört kişilik bir arkadaş grubu ve bir de ben…


Kayaşspor’u mavi-beyaz renginden hemen tanımıştım. Maçı oğluyla birlikte izleyen babaya sordum: “Kayaşspor kaçıncı ligde şimdi?”


“Valla bilmiyorum” dedi. “Bizim arkadaş Kayaşspor’da oynuyor da onu seyretmeye geldik. Çiftlikte beraber çalışıyoruz da...”


Kayaşspor’un eski kaptanı olduğunu öğrendiğim arkadaş söze girdi: “Birinci amatörde oynuyor.”


“Durumu nasıl?” diye sordum.


“Kötü!” dedi, üzüntülü bir ifadeyle yüzünü buruşturarak. “Sonuncuyuz ligde.”


“Yapma ya!” dedim. “Kayaşspor eski takımdır. Ben kendimi bildim bileli vardır amatör kümede.”


Kafasını sallayarak onayladı: “Öyle! Eski takım tabii…”


“Bizim Polatlıspor’la amatör kümede aynı grupta çok oynamışlardı. Oradan bilirim Kayaşspor’u.”


“Oooo! Tabii… Ben de oynadım Polatlıspor’a karşı.”


“Öyle mi?”


“Tabii… Hiç unutmam, beş-altı sene önce Polatlı’da oynamıştık; asıl stadın içindeki çim sahada değil de yanındaki toprak sahada…"


“Biliyorum o sahayı. Sonradan yapıldı.”


“Ama gardaşım, Polatlıspor’un bir seyircisi var, olmaz böyle bir şey ya!”


“Öyle! Biraz heyecanlı ve serttir bizim Polatlıspor taraftarı.”


“Sert ne kelime usta! Mahvettiler bizi ya! Bizim bebeler de çok genç biliyon mu? Tecrübesizler işte. Bayağı bir korktular yani. Bir tek yaşlı ben varım. Kaptanım biliyon mu? Korkmayın goçum bir şey olmaz, oyununuzu oynayın siz dedim ama hikâye tabii… Bebelerin, heyecandan elleri ayaklarına dolanmış bir kere, seni ne dinlesin!”


“Haklısın. Tecrübesiz olunca öyle olur tabii…”


“Neyse, Polatlıspor maçı aldı. Geçmiş gün 3–1 mi, yoksa 4–1 mi şimdi tam hatırlayamıyorum da maçı aldı yani. Artık sahadan çıkıyoruz tamam mı? Seyirci hala bağırıyor. Dedim ki; ya gardaşım maçı aldınız işte, tebrik ederiz ama yapmayın bu kadar da dedim.”


“İyi demişsin. Sonra ne oldu?”


“Ben böyle deyincesi alkışlamaya başladılar. Alkışlarla gittik soyunma odasına senin anlayacağın. La goçum, versene adama orda pası ya!”


“Neyse, sonu iyi bitmiş hiç olmazsa…”


“Evet, öyle valla! La Mustafa, biraz daha yanaş çizgiye oğlum ya!”


“Vay be! Kayaşspor’a bak ya!”


“N’olacak, ilgi yok ki! Gökhan gibi adamları yetiştir, ondan sonra da buralarda…”


“Hangi Gökhan?”


“Kayserisporlu Gökhan Ünal var ya…”


“Hee!”


“Bizim Kayaş’ın bebelerinden o, biliyon mu?”


“Yapma ya! Demek Gökhan Ünal Kayaşlı ha?”


“Evet, Kayaşspor’dan yetişti. Tabii yetenekli olunca, Kayserispor’a kadar gitti anasını satayım.”


“Gençlerbirliği’nde de oynamış da kadroya giremeyince Kayserispor’a vermişler biliyor musun? Cavcav kaçırmış elinden yani.”


“Öyle. İyi çocuktur Gökhan. Bizim Kayaşspor’a hala yardım eder yani. Forma, malzeme neyim gönderir her zaman, sağ olsun.”


“Yurtkur nasıl?”


“Yurtkur mu? Çok iyi takım. Lider zaten şu anda…”


“Kurum takımları çok güçlü gerçekten ya! Bizim Polatlıspor’un amatör süper ligdeki rakiplerinin çoğu da belediye takımı…”


“Öyle! Müessese takımları iyi tabii… Para var, pul var, her şey var. Bizim gibi değil kine. Polatlıspor gibi şehir takımları da iyi bir nebze. Ama semt takımlarının işi zor be usta!”


“Haklısın usta.”


“Misal, bizim bebelerin hepsi bir yerde çalışıyor. İşten çıkıp gelecek de, arada halı sahada antraman yapacak da, maça çıkıp oynayacak. Zor gardaşım zor!”


“Federasyon yardım etmiyor mu hiç?”


“Yok ya! Ne yardımı? Ordan gelen üç beş kuruşla dönmez kine bu işler! Ya vur aslanım orda be, vur işte! O pozisyonda da vurmazsan nasıl gol atacaz ya?”


Bu arada o sessizlikte bir seyirci, savunmadaki takım arkadaşlarını sürekli uyaran Yurtkur’un kalecisine, “La kaleci, fazla konuşma arkadaşlarınla. Oyununu oyna sen!” diyerek sataşmak istedi ama kaleci duymazlıktan geldi ve pek oralı olmadı.


İlk yarının bitimine az bir zaman kala Gençlik Parkı tarafındaki Kayaşspor ceza sahasında topla buluşan Yurtkurlu bir futbolcu kalecinin soluna yerden bir vuruş yaparak durumu 3–1 yapan golü attı. Saha bir anda karıştı. Kayaşsporlu oyuncular hemen hakeme koşup çevresini sardılar ve golü atan Yurtkurlu futbolcunun topu elle aldığını iddia ettiler. Fakat hakem orta noktayı göstermişti bir kere. Kayaşsporlu futbolcular itiraza devam ediyor ama hakem dinlemiyordu. Seyirci çok az olduğu için özellikle futbolcuların yüksek sesle söylediği cümleler biraz olsun duyulabiliyordu.


“Ya hocam, valla elle aldı topu ya!”


“Sor, deliğanlı gibi söylesin elle aldığını.”


“Ya hocam, sen arkada kaldın. Göremezsin tabii… Elle aldı valla ya!”


“Ya, bu kadar da olmaz ki ya!”


Bu arada Kayaşspor’un kalecisi, golü atan Yurtkurlu futbolcunun yanına giderek isyan edercesine bağırdı: “Deliğanlı gibi söyle aslanım hakeme. Elle aldın işte topu. Deliğanlı gibi söylesene!”


Yurtkurlu futbolcu eliyle de işaret ederek, “Ben topu elle almadım, top elime çarptı” gibi bir şeyler söyledi.


Kayaşspor’un kalecisi ise bağırarak isyan etmeyi sürdürüyordu: “Deliğanlıysan söylersin oğlum. Topu elle aldın işte. Ayıp bu yaptığın ya!”


Neyse, itirazlar hakemin kararını değiştirmedi. 3–1 yenik duruma düşen Kayaşsporlu futbolcular santra yaparak oyunu yeniden başlattılar. Kısa bir süre sonra da hakem ilk yarıyı bitirdi.


Tüm futbolcular bizim bulunduğumuz kale arkası tribünü tarafındaki soyunma odalarına doğru gelirken tartışma hala devam ediyordu.


“Ya valla elle almadım bilader. Top elime çarptı diyorum sana.”


“Ne eline çarpması aslanım ya! Elinle böyle kepçeledin, önüne aldın topu işte.”


“Deliğanlı ol biraz goçum. Yeniyonuz zaten işte. N’olacak sanki la bir gol fazla atsan?”


“Hakeme niye söylemiyon ki elle aldığını? Centilmenlik diye bir şey var ya!”


“Lafa geldi mi centilmensiniz ayağına vuruyum. Maçtan sonra söylersin elle aldığını de mi?”


“Ya tamam bilader, sen çok biliyon bu işi. Elle aldım tamam.”


“Maçta söyleyecen hakeme elle aldığını aslanım! Burda değil, maçta söyleyecen!”


“Yenseniz n’olacak aslanım la, böyle bir golle? Başınız göğe mi erecek sanki!”


“Biz deliğanlı gibi yenilmesini de biliriz aslanım, n’olacak?”


Devre arasını, soğuk havada bir yandan sohbet ederken, bir yandan da ısınmak için tribünde hafifçe zıplayarak geçirdik.


Ve ikinci yarı başladı. Kayaşspor’un kalecisi şimdi önümüzde oynuyordu. Gözü pek bir gençti ve fiziği bir kaleci için oldukça iyiydi. Adının Kadir olduğunu öğrendiğim kaleciye seslendim: “Kadir, ne oldu o golde? Elle mi aldı topu?”


“Elle aldı valla abi ya!”


“Hakem görmedi herhalde.”


“Yok, hakem pozisyonu görmüş görmesine. Ama elle almadı, eline çarptı dedi. Görmedi diye bir şey yok yani.”


“Neyse, sağlık olsun. Şimdi bir tane atarsanız oyuna ortak olursunuz belki.”


“İnşallah abi!”


“Üzülme Kadir. Hamam parası olsun goçum, bu gol onlara.”


“Öyle abi! Olan oldu zaten.”


Ama Yurtkur çok iyi bir takımdı ve ataklarla dalga dalga gelmeye başlamıştı Kayaşspor kalesine. Bir pozisyonda Yurtkurlu bir futbolcu ceza sahası dışından sert bir şut çekti. Ama Kadir yatarak topu aldı. Bize de bu güzel kurtarışı alkışlamak düşüyordu tabii…


“Bravo Kadir!”


“Aferin aslanım!”


“Sağ olun abi!”


Kayaşspor'un eski kaptanına sordum: “Kaleci iyi ama ha! Ne diyorsun?”


“İyi iyi... Gözü karadır Kadir'in. İyi çocuktur. Ama maçta sinirlidir biraz. Deli gibi olur bazen.”


“Öyle mi? Yapma ya!”


“Valla. Hırsına hâkim olamaz hiç. Bir maçta hakemin yakasına yapıştı, dövmeye kalktı da ceza aldı.”


“Kaleciler genelde biraz deli olur zaten. Öyle değil mi?”


“Evet, öyle derler. He he he!”


Bu arada gelişen başka bir Yurtkur atağında, Yurtkurlu futbolcu kaleciyle karşı karşıya kaldığı anda sert bir vuruş yaptı. Kadir uçarak topa dokundu ve top direğe de çarparak kornere gitti. Korner atışından gelen top ceza sahasını karıştırdı. O karambolda Kadir yere yatarak topa sahip oldu. Hemen yaptığı uzun degajla da topu yeniden oyuna soktu.


“Aferin Kadir! Bravo!”


“Çok iyisin valla!”


“Aslanım benim! Sen de olmasan…”


Kadir bize dönüp gülümseyerek, “Valla elimizden geleni yapıyoruz abi!” dercesine iki elini yana açtı ve “Bir tane de atabilsek!” dedi.


Yurtkur’un geliştirdiği organize atakları görünce dayanamayıp ortaya bir laf attım: “Bu Yurtkur da gerçekten güçlüymüş ha! İyi atak yapıyorlar. Çok organize oynuyorlar baksana.”


Kayaşsporlu futbolcunun ağabeyi cevap verdi: “Güçlü tabii. Liderler zaten. Bizim bebeler hiç olmazsa bir puan alsa iyiydi ama alamayacaz herhalde bir puan.”


“Öyle görünüyor. Adamlar iyi oynuyorlar.”


“Öyle valla. Adamlar hep ayağa oynuyorlar baksana. Tek pas, tık tık…”


“Şimdi bir tane atabilseniz belki 3–3 olur ha?”


“Atamayız ki! Bizim bebeler yorulmaya başladılar bile baksana. Adamlar daha fazla sallamasın da…”


Biz böyle konuşurken, Kayaşspor, Yurtkur ceza sahasının yakınlarında bir frikik kazandı. Ben yine bir umut konuştum: “Bu frikik gol olursa beraberliği sağlarsınız belki.”


“İnşallah ama zor be!”


Kayaşsporlu futbolcu topun üzerine geldi ve vuruşunu yaptı. Top, barajı aştı ama kalenin çok üzerinden auta gitti.


“Dedim ben… Böyle pozisyonlarda gol atmak zor... Organize de olamıyoz ki. Adamlar her topu alıyo anasını satayım.”


“Öyle valla!”


“Neyse, sağlık olsun. Ne yapalım!”


Ve Kayaşspor, saman alevi gibi kısacık bir an için biraz parladıktan sonra oyunun kontrolünü yeniden ele alan Yurtkur, Kayaşspor kalesine dalga dalga gelmeye başladı.


İşte o anlardan birinde Kayaşspor savunmasının arkasına sarkan Yurtkurlu futbolcu sol çaprazdan önüne atılan topa koşarken, Kadir de kalesini terk etti. Yurtkurlu futbolcu, ceza sahasında kaleci Kadir’den önce topla buluştu ve Kadir’den sıyrılarak topu yerden bir vuruşla kaleye gönderdi. Kayaşspor’un 4 numarası da o anda kaleye doğru koşuyordu. Yerde kayarak topa müdahale etmek istedi ama yetişemedi ve topla beraber o da kaleye girdi. Golü kurtaramadığı için çok üzgündü. Ağzından istem dışı olarak “Hay ananı!” diye bir cümle çıktı. Yerden güçlükle kalktığında, yorgunluk ve çaresizliğin yanı sıra 4–1 yenik duruma düşmenin üzüntüsü yüzünden okunuyordu. “Çıkma Kadir ya! Çıkma ya! Ben geliyordum ya!” diyerek Kadir’e sitem etti. Kadir de üzgündü. “Topa yetişirim belki diye çıktım” diyerek kendini savunmaya çalıştı.


Biz de Kadir’i teselli etmek istedik: “Üzülme Kadir… Olur böyle şeyler goçum. Senin yapabileceğin bir şey yoktu.”


Kadir, ellerini iki yana açarak, “Ne yapayım, çıkmasam daha kötü abi” dedi. “Adam bomboş geldi.”


Bana ne oluyorsa sanki… Ben de en az onlar kadar üzülmüştüm. Sanırım çocuk yaşta, Lalahan’da oturan teyzeme banliyö treniyle giderken içinden geçtiğimiz Kayaş’ın takımı Kayaşspor’u en azından isim olarak bilmem ve birkaç kez de izlemiş olmam, ayrıca şu anda ligdeki kötü durumu beni etkilemiş ve o anda Kayaşspor’la aramda bir gönül bağı oluşturmuştu.


Yanımdakilere, “Biraz önceki frikik gol olsaydı sonuç belki böyle olmazdı” dedim.


“Öyle” dedi, Kayaşspor’un eski kaptanı. “Frikiği atsaydık savunmada bu kadar açık vermezdik belki.”


Kayaşsporlu futbolcunun ağabeyi söze karıştı: “Ellerinden gelen bu, ne yapsın bebeler?”


“Doğru söylüyorsun. Çocuklar ellerinden geleni yapıyorlar.”


“Yurtkur çok güçlü zaten baksana. Bizim bunlardan puan almamız mucize!”


“Evet, gerçekten de güçlü bir takım olduğu belli.”


“Hele bunlarda bir 11 numara var abi. Aklın durur yani. Ama bu maçta yok. Cezalı herhalde...”


“Öyle mi?”


“Hee! TKİ’den almışlar. Topu önüne aldı mı, çizgiden öylece gidiyo. Acayip adam geçiyo valla. Bir göreceksin, çok teknik!”


Maç artık kopmuştu. Kayaşsporlu futbolcunun ağabeyi sordu: “Polatlıspor’un maçı var mı bugün?”


“Dur ya! İyi hatırlattın valla!” diyerek cep telefonumu çıkardım. “Polatlıspor bu hafta Tarımspor’la Polatlı’da oynuyor da maç bugün mü yarın mı ben de merak ettim şimdi. Arkadaşı arayıp bir sorayım bakalım.”


Hemen Polatlıspor yöneticilerinden Mesut Aktan’ı aradım. Hal hatır sorma faslından sonra, aynı zamanda iyi bir Ankaragücü taraftarı olan Mesut’a Polatlıspor’un maçının ne zaman olduğunu sordum.


Mesut, “Maç yarın saat 14.00’de abi” dedi. “Bayrak, meşale, sis bombası neyim birçok şey aldım, verdim taraftarlara.”


“Oooo! Bayrak, meşale, sis bombası… Vay be!”


“Şöyle bir coşku verelim dedik abi takıma.”


“Coşku ki ne coşku! Yamansınız valla!”


“Yarın Ankaragücü’nün de maçı var Ankaraspor’la. İkilemde kaldık valla abi. Ne yapsak ki?”


“Valla sen bilirsin. Ama Polatlıspor’un desteğe daha çok ihtiyacı var. Bu maçı alırsa ilk beş şansını artırır yani. Yarın Polatlı’da da kalsan olur bence.”


“Bakalım abi be! Herhalde kalırız yarın Polatlı’da…”


Bu arada Kayaşspor’un direnci iyice kırılmıştı ve Yurtkur da organize ataklarla gelmeye devam ediyordu. İşte o ataklardan birinde, Yurtkurlu bir futbolcu ceza sahası çizgisi üzerinden çok sert bir şut çekti. Top, kaleci Kadir’in göğsüne çarpıp geri döndü. Kadir acıyla yerde kıvranmaya başladı. O soğuk havada kalecinin göğsüne çarpan topun nasıl yakıcı ve sakatlayıcı olduğunu tahmin edebiliyordum. Hatta daha da kötüsü, bundan birkaç yıl önce arkadaşlarla oynadığımız bir halı saha maçında göğsüne top çarpan bir arkadaşımız kalp krizi geçirmiş ve bir ay hastanede kaldıktan sonra yaşamını yitirerek hepimizi üzüntüye boğmuştu. Kadir’in başına da aynı üzücü olayın gelmesinden korkmadım desem yalan olur. Neyse ki saha doktoru Kadir’e anında müdahale etti ve ayağa kalkmasını sağladı.


Yanımdakilere, “İnşallah bir şey olmaz çocuğa” dedim.


“İnşallah abi!” dedi, Kayaşspor’un eski kaptanı.


Kadir, zaman zaman eliyle ağrıyan göğsünü tutarken, Yurtkur atakları da durmak bilmiyordu. Bu kez sağdan seri paslarla ceza sahasına giren Yurtkurlu futbolcu altıpasta önüne yatan Kadir’in üzerinden çok sert vurdu. Bu şuta Kadir’in yapabileceği bir şey yoktu. Top üst direğin altına vurarak ağlarla buluştu. Durum şimdi 5–1 olmuştu.


Kadir çaresizce yerden kalktı; ellerini, “Elimden gelen bu kadar, ne yapayım!” dercesine iki yana açıp, kafasını iki yana sallamakla yetindi.


“Vay be! Oyun harbiden farka gitti.”


“Böyle olacağı belliydi. Gücümüz bu kadar ya, ne yapalım?”


“Neyse, zaten puan beklemiyordum ben bu maçtan. Alamadık da nitekim.”


Yurtkur gole doymuyordu. Bu kez soldan gelişen bir atakta Yurtkurlu futbolcu kaleye yerden bir şut çekti. Onunla birlikte koşmakta olan Kayaşspor’un 4 numarası da topa ayağını uzattı. Top 4 numaranın ayağına çarpınca yön değiştirdi ve kontrpiyede kalan Kadir’in çaresiz bakışları arasında Yurtkur’un altıncı golü olarak ağlarla buluştu. 4 numara, elleri belinde, şaşkınlık içinde bir Kadir'e bir de kaledeki topa baktı.


Artık direnci kalmayan ve adeta oyunu bırakmış olan Kayaşspor karşısında coşan Yurtkur da ataklarını sürdürüyordu.


Derken, göğsüne top çarptığından beri ağrılar içinde oyuna devam etmeye çalışan Kadir’i hocası oyundan aldı. Soyunma odasına yönelen Kadir’i alkışladık.


Bu arada kale arkasında ısınmakta olan Kayaşsporlu futbolculardan biri, kendisini oyuna almadığı için teknik direktörlerine kızıp söylenerek soyunma odasına yöneldi.


Kayaşspor’un eski kaptanı merakla ona seslendi: “N’oldu la, nereye gidiyon?”


Futbolcu üzgün ve kızgındı. “Bırak ya!” dedi. “Bu maçta da oynatmadı hoca.”


“Gelecek maç oynarsın oğlum, kızma.”


“Yok abi ya! Oynatmıyor işte görüyon, ben n’abayım ya?”


“Oynasan n’olacak ki la! Zaten takım fark yedi baksana.”


“Olsun abi, bu maçın sonlarında oynasaydık hiç olmazsa.”


“Neyse, üzülme goçum. Daha çok maç var. Sen de oynarsın.”


Akşam yaklaştıkça kuru ayaz kendini daha çok hissettirmeye başlamıştı. Beton tribünde zıplayarak ısınmaya çalışıyorduk ama özellikle ayaklarımız buz kesmişti. O soğukta, karlı ve buzlu sahada, zor şartlar altında mücadele eden futbol sevdalısı futbolculara, teknik adamlara, hakemlere, sağlık görevlilerine ve sayıları az da olsa seyircilere, kısacası futbolun peşindeki bu insanlara bir kez daha sevgi ve saygı duydum.


Zaten iş çoktan bitmiş, mal batıya kaymıştı. Kayaşspor’un yediği her gol bizi daha da üzmekten başka bir işe yaramıyordu. Dolayısıyla artık sonları yaklaşmış olan maçı izlemeye devam etmenin de fazla bir anlamı kalmamıştı.


Orada tanıştığım arkadaşlara veda etmek istedim. Kayaşsporlu futbolcunun ağabeyi, “Dur abi, ben de geliyorum. Beraber çıkalım,” dedi. Diğer seyircilerle vedalaşarak, çıkmak için tribünlerin merdivenlerini bir bir tırmanmaya başladığımızda Yurtkur'un yedinci golü geldi. Hakemin, golü ilan eden ve futbolcuları santraya çağıran düdüğünün tiz sesi sahada yankılandı. Bu kez 2 No.lu Dış Saha'nın arkasındaki antrenman sahasının tribün merdivenlerinden bir bir aşağı inerek Rüzgârlı Sokak yönündeki kapıdan dışarı çıktık. Gençlik Parkı’nın köşesinde, başka maçlarda buluşmak için sözleştik ve birbirimize veda ederek ayrıldık. O Keçiören dolmuşlarının kalktığı durağa giderken, ben de Dikmen otobüslerinin yanaştığı Büyük Tiyatro önündeki durağa yöneldim.


Sıcacık otobüste eve giderken, Kayaşspor kalecisi Kadir’in Yurtkurlu futbolcuya söylediği sözler kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu:


“Deliğanlı gibi söyle aslanım hakeme. Elle aldın işte topu. Deliğanlı gibi söylesene!”


Kalın sağlıcakla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Kurum ve kişilere hakaret eden yorumlar yayımlanmaz. Gözden kaçmış yorumlar olabilir, lütfen bizimle iletişime geçiniz.