Okuluna giderek okuduk. O zaman semtin bir tane ilkokulu vardı. Ve de yeni yapılmıştı.
Bu anlatacaklarımı yaşadığımız yıllar 1960’lı yıllardır. Okula gittiğimiz sokağımızın adı seymen sokağı. Seymen Sokağı aynı zamanda Pangaltı ile Kurtuluş’u kesen sokakta desek yeridir. Çünkü iki semtin tam ortasında bulunmaktadır. Seymen sokağından caddeye çıkmak istediğinizde tam tepe üstüne çikarsınız. Eşrefefendi’den tepe üstüne çıkarken seymen sokagı ile baysungur sokağının birleştiği köşede caddeye çıkarken sağ tarafta herkesin tanıdığı Deli Kemal ile annesi otururlardı. Deli Kemal'in bir de ablası vardı Güler abla. Kendisi evli olduğundan haftada bir veya iki gün onları ziyarete gelirdi. Ama Deli Kemal annesinin en değerli varlığı idi.
Deli kemal o yıllarda 40 veya 45 yaşlarında 175,180 boylarında 70 kilo civarında çok konuşan yakışıklı bir insandı. Nedense çevre halkı onun evinin önünden geçerken gayet dikkat ederlerdi. En çok da genç kızlar ve kadınlar. Ama onun kimseye zararı yoktu adı deliye çıkmıştı bir kere.
Deli Kemal'i tanımak da çok zordu. Belki de insanlar onu hiç tanıyamadı. Evleri köşede ve zamanın apartmanı gibiydi. Eski bir bina olmasına rağmen o yıllarda azametli bir bina idi. Binanın iki girişi vardı. Biri seymen sokağına bakardı, bu kapıdan kemal girerdi: kiracıların kullandığı kapı ise baysungur sokağında bulunurdu. Kemal’lerin girdiği kapı bınanın tam ortasında bulunduğu için iki büyük oda sağ ve sol tarafında bulunurdu. Yıllarcada ne tamirat görmüştü ne de boya badana. Bir de alt tarafta deposu vardı. Dört katlı olan binanın öbür girişi bahçe içerisinden olmaktaydı. Buradan kiraları ablası toplar annesine verirdi. Bizlerin bildiği kadar.
Deli Kemal lakabına göre deli biri değildi. Bana göre. Ev kendilerinin olduğu için odanın birini atölye yapmıştı. Orada bisiklet tamir eder para kazanırdı. Konumuzda 1960’lı yıllar olduğundan sokaklar bisiklet binmeye elverişli idi.
Bunun yanında Deli Kemal eski kitap alış verişi de yapardı. Evinin diğer bir odasında ve deposunda bir kütüphane yapacak kadar kitap biriktirmişti. Bu kitaplarla ticaret yapardı. O yıllarda okumak için kiralık kitap verilirdi ve Deli Kemal de kiralık kitap verirdi. Benim gözümde kemal abi her çocuğa kitap okumasını sevdirmişti. Kitap okumayı teşvik ederdi.
Bizlere bedava kitap verir "Okuyun onları getirin sizlere başka kitap veririm onları da okursunuz" derdi. Sonrada alışanlara para ile kitap satardı. Ben onun hiçbir kitabı ziyan ettiğini görmedim. Ayrıca eski gazeteleri toplar onlardan kese kâğıdı yaparak para kazanırdı. Bu kese kağıtlarını da çevredeki esnafa satardı. Ama lakabı deli kemal'dı.
Kimselere sataşmazdı. Onun en büyük destekçisi benim sınıf arkadaşım (ilk, orta ve lise) Erol idi. Erol daha sonra mühendis oldu. Deli Kemal'in yanında yıllarca yani Deli Kemal ölünceye kadar bulundu. Çalıştı ve parada kazandı belki de bir başka şey kazandı. Hayat tecrübesi, onu da ancak Erol bilirdi. Kısacası yanından hiç ayrılmadı Deli Kemal'in.
O zamanlar sokaklar boş olduğu için Deli Kemal bizleri spora da teşvik ederdi. Sokağın bir ucundan diğer ucuna kadar atletizm yarışmaları düzenlerdi. Bu yarışlar bazen bayrak yarışları şeklinde de olurdu ve kazananlara kitap verirdi ödül olarak. Bu yarışlar zamanla gençler arasında öyle bir hava yaratmıştı ki herkes yarışmak istiyordu. Bu gün bu heyecanları anlatamayız çünkü böyle insanlar kalmadı desek yeridir.
Sporun her zaman yanında olan Kemal'i bizden daha iyi tanıyan semtimizin abileri ona her zaman destek oluyorlardı. Futbola da meraklı olan kemal kendisi futbol oynamamasına rağmen onlardan ve bizlerin yanından futbol maçlarında yanımızdan hiç ayrılmazdı. Nereye gidilse o daima yanımızda idi.
O yıllarda semtler arasında büyük maç rekabetleri vardı. Mahalle maçlarının tadına doyum olmazdı hele deli kemal gibi taraftarlarınızda oldu mu bu maçların zevki de bir başka olmaktaydı. Yaz geldi mi takım İstanbul'un her yerine maça giderdi. Her sahil o zamanlar plaj gibiydi. Denize istediğin yerden gir. Yaz maçları zaten deniz kıyısı olan sahalarda oynanırdı. Erken gidilir önce deniz sonra maç. Deli Kemal iyi de yüzerdi. Bu yüzden de her zaman yanımızda olurdu. Hatırladığım bir olayı sizlerle paylaşayım.
‘Pangaltı’ya kadar koşan var mı?’
Sarıyer’e maça gitmiştik. Maç Çayırbaşı’nda idi. Maçlar bitti. Ve herkes hazırlandı geri dönüş için. Kemal abi durdu ve “Benimle Pangaltı’ya kadar yarışacak olan var mı?” diye sordu. Kimsede çıt yok hepimizin zaten pestili çıkmıştı. Bu soruyu tekrar edince bizden daha büyük olan ve tam bir fırlama tiplemesi Ercan atıldı. “Ben varım kemal abi, ama nesine?”
Kemal hemen sevinerek cevap verdi: “Bir şişe gazozuna." O zamanlar gazoz büyük bir ikramiye idi.
“Tamam” dedi Ercan, giyinmişti tekrar soyundu, şortunu giydi ve “Savaş abi dedi sen yarışı başlat” dedi. Savaş abi hepimizin lideri idi. O ne derse o olurdu.
Bu sefer de savaş abi şartları saydı ve yarışı başlatınca kemal abinin ok gibi fırlayıp gözden kaybolması bir oldu. Ercan da beş on metre gittikten sonra döndü giyindi ve bizimle beraber geldi otobüsle.
Kendisine sordular niye böyle yaptığını… “Nasılsa Kemal abi koşmayı kafasına koymuş biz de gider kendisini mahallede bekleriz” dedi. Mahalleye geldik herkes evine gitti yemeğini yedi ve tekrar mahallede Kemal abinin dönüşünü beklemeye başladık. Bu arada gözcüler de koydular gülmek için… Ne zaman saatler sonra Kemal abi gözüktü Ercan bir başka yerden çıkarak onun önünde yarışı bitirince Kemal Abi "Ya Ercan ben seni hiç görmedim yollarda” dediğinde
“Ben öbür yoldan koşarak geldim Kemal abi” diyerek gazozunu içmişti.
Kemal abi annesine çok düşkündü. Babasını hiç birimiz tanımamıştık. Kimsede sormazdı babasını ama annesini herkes tanırdı. Kemal biraz geç kalsın hemen aramaya çıkardı. Evde yemekleri de Kemal abi yapardı. Annesi bizler tanıdığımız zaman zaten ihtiyardı… Annesini kaybeden Kemal çok yıkılmıştı. Ablası dünya iyisi bir kadındı. Ama annesi başka idi. Annesinin cenazesine katıldığımız zaman Kemal abinin ne kadar çöktüğünü görmüştük. Feriköy Mezarlığı’na defnedilen annesinin mezarı başında döktüğü gözyaşlarını hiç unutamayız. Zaten annesinin ölümünden sonra kendisi de pek fazla yaşayamadı. Kemal abi öldüğünde herkes çok üzülmüştü. Annesinden sonra bizim Kemal abi gitti bambaşka bir Kemal abi gelmişti. Evinden çıkmaz olmuştu zaten öldüğünü de bir iki gün sonra öğrenmiştik. Bir semtin sembolu idi o. Lakabı deli idi ama gençlere kitap okumak zevkini aşıladı, spor yapmayı aşıladı. Çalışmayı insanları sevmeyi aşılamıştı.
Ben hala düşünürüm yıllar sonrasında acaba omu deli idi yoksa ona deli diyenler mi?
YAZI: ORHAN BUDAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder