İnsan hayatında unutamadığı öyle arkadaşlar var ki yaş ne
olursa olsun mevki ne olursa olsun bu dostluklara, bağlılıklara paha biçilemez.
Herkesin unutamadığı arkadaşları olduğu gibi hepimizin hayran kaldığı
arkadaşlıklara da saygı gösterdiğimiz o arkadaşlıklar arasında unutulmazlar yaşanmıştır.
Okuyacağınız bu arkadaşlık öyküsü 1970'lerde Feriköy semtinde yaşandı. O zamanlar İstanbul'un semt sahalarının kenarları semtin esnafının pazar yerleri idi. Oduncusu,
kömürcüsü, oto tamircisi, bisikletçiler... Kahvesi, meyhanesi, bulunduğu gibi maç
günleri mevsimine göre sahlepcisi, turşucusu, olmaz ise olmazı simitçisi,
köftecisi, yumurtacısı, tezgâh açarlardı.
Feriköylü idi iki arkadaş
birinin adı yerine lakabı ünlü idi. ÇAVUŞ derledi kendisine. Gençliğinde futbol
sahasında top kovalamıştı sonra mesleği olmadığı için yine sahanın kenarlarında
hizmet vermekte olan oduncu, kömürcü ve kumcuya yardım ederdi. Arkadaşı kendisi
gibi Feriköylü idi. Beraber çalışmaya başladılar sonra zamanın nakliyesi olan at
arabacılara indir, bindir yük taşımalarda yardım ederek ekmek paralarını kazanırlardı.
At arabacıları Mehmet Abi, kardeşleri çavuş ve arkadaşını tercih ederler iş
oldu mu onları çağırırlardı. İki arkadaş ne iş olursa yaparlarken maç günleri
beyaz kireç ile sahayı çizeler ve 'biz kulübümüz sayesinde ekmek yiyoruz' diyerek para istemezlerdi. Adını bilen yoktu çavuşun zaten yetiyordu çavuş lakabı.
Arkadaşının adını tam hatırlayamadım ama onların arkadaşlığı herkesin dilinde idi. Ne kimse ile münakaşa ederlerdi ne de kavga ederlerdi. Arabacılar Mehmet abi,
kemal abi, kumcusu, oduncusu, kömürcüsü olandan başkası ile çalışmaz oldular.
On lira kazansalar bölüşürler, iki arkadaş mutluluğu yaşarlardı.
O zamanlar futbol sahalarının kenarları açık idi. Topunu
alan sahanın bir yerinde top
oynarken çavuş kimseye ses çıkarmaz gençlerin oynamasını isterdi. Akşam
olduğunda işleri bitince iki arkadaş nevalelerini alır evlerinin yolunu
tutardı. Kime âşık oldular, kalplerindeki prensesleri kimdi yalnız ikisi
bilirdi belki de. Kimin bir işi olsa iki arkadaş seve, seve koşarak giderler
mutlu dönerlerdi işlerinden çünkü para kazanmışlardı. İki arkadaşın mütevazı ve
imrenilecek dostlukları hem herkesin dilinde hem gönlünde idi. Yaşadıkları
hayat kendilerine göre muhteşem idi. Tencerelerinde ne kaynadığı değil
gönüllerinde ne kaydığı önemli idi. her ikisi dıştan bakınca gariban idiler ama
içleri sevgi hazinesi dostluk bağı idi.
Futbol çocukluklarında, gençliklerinde hayatları idi. Sonra
hayatları yine futbol sahasının etrafında yaşanmakta. Çavuş her gün evden
beraber çıktığı arkadaşından erken evden ayrılmıştı. O gün İzzet Baba'nın kahvesinde çayını yudumlarken her sabah Erkal Demir'in çorbasını semtin
garibanları bedava içerlerken acı haber geldi. Çavuşun arkadaşı kalp krizi
geçirerek ölmüştü. Haberi Erkal verdi Çavuş'a. Çavuş haberi aldığında hiçbir şey
söyleyemedi. Elindeki çay bardağını düşürdü. Herkes merak içinde idi
kahvedekiler. Evine doğru gitmeye başladı koşuyordu. Çünkü can dostu ölmüş idi.
Evine geldiğinde arkadaşı yatağında üzeri örtülü yatıyordu. Kendisine kimse
müdahale etmedi zaten edemezlerdi. Yaşlı adam arkadaşına yaklaştı yaşlı gözler
ile cenazeyi kucakladı ve “Beni bırakıp gidemezsin dostum ”dediğinde bunlar son
sözleri olmuştu. Erkekler ağlamaz ama herkes ağlıyordu odada. İki arkadaş
Feriköy Mezarlığı'nda toprağa verilirken dostlukları unutulamazdı. Ruhları şad
olsun.
İkinci gerçek olay
Fransa’da çok samimi iki arkadaş yıllardan beri aynı bayide
aynı numaralara Spor Toto oynamaktalar. Bir gün arkadaşlardan birinin işi çıkar
ve iki-üç hafta arkadaşına uğrayamaz ama diğeri spor toto oynamaya devam eder ve Spor Toto'yu bularak tam 6
milyon euro kazanır. Bundan arkadaşının haberi olmaz. Fransa’da büyük ikramiyenin
kimin kazandığı belirtilmediği için arkadaşı döndüğünde ikramiye kazanan “Ben
her hafta Spor Toto oynamaya devam ettim senin için de oynadım” dediğinde arkadaşı “Ben payıma düşeni
vereyim” diyerek arkadaşına kendisinin olmadığı zaman oynanan
oyunların parasını verdiğinde diğeri arkadaşına sarılarak “Biz altı milyon euro
kazandık senin payına düşen üç milyon euro bankada“ diyerek arkadaşının payını
verir. Arkadaşı şaşırır “Neden önce
söylemedin?” dediğinde yanıtı şudur: "Eğer sen payına düşen parayı vermeseydin ben de senin payını
vermeyecektim ama sen beni yanıltmadın arkadaşım."
YAZI: ORHAN BUDAK
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder