Son dönemde "kulüplerin varlık nedenleri" üzerine biraz kafa yoruyorum. Bir kulüp neden var olmalı sorusu, sadece futbol kulübü sayısı sekizyüzü aşan İstanbul'da spor ile uğraşanların kendilerine sormaları gereken soruların başında geliyor. Kendimce bakış açımı özetlediğim metni iki bölüm halinde sizlerle paylaşıyorum. İlk bölümde genel olarak spora dair konular var. Daha sonra yayınlayacağımız ikinci bölümde ise bu ortamda kulüpler için odak alanlarını kendimce tanımlamak istiyorum.
Bu yazıda giremediğim, ancak sporun öncesinde çok önemli bir alan olan "oyun" kısmına ise ayrı bir yazıda değiniriz artık.
"Spor"
Spor sözcüğünün kökeni Latince’de eğlenmek, hoşça zaman geçirmek anlamlarını taşıyan “Desportare” kökeninden gelmiştir. Bu basit tanım dahi sporun kökenindeki coşkuyu, neşeyi göstermesi açısından önemlidir. Toplumsal alanda önemli bir yeri olan sportif aktivitelere zamanla farklı misyonlar yüklenmiş, zaman içinde ister istemez kökenindeki coşku ve neşeden uzaklaşmalar olmuştur.
Cumhuriyet dönemindeki Türk beden terbiyesi için de önemli bir isim olan Alman Carl Diem’in tabiri ile “bireyin özgür istencine bağlı, belli değer ölçülerini içeren, kendine özgü töresi olan, yarışma biçiminde, şenlik ve sevinç içerisinde yapılan, geliştirilmiş ve özgülleştirilmiş kuralları olan, yetkinleşmeyi öngören bedensel egzersizlerdir” spor. Bu bakış açısını okurken bile insanın içindeki coşkuyu koruyabileceğini söylemek zor olmaktadır.
Askeri alanda fayda
Sporda faydanın ayrışması henüz Yunan-Roma dönemlerinde bedenin askeri ve üretim gereksinimlerine hazırlığı ile olmuştur. Sosyolog Ahmet Talimciler’e göre sporun boks, cirit, araba yarışları, güreşler, gülle atma gibi bölümleri ile kansız bir savaş soyutlaması olduğu dahi söylenebilir. Savaş ortamında yapılan her türlü etkinliğin sporda bir karşılığı geliştirilmiştir. Bizim coğrafyamızda da, Osmanlı İmparatorluğu’nda spor benzer şekilde gelişmiş ve tekkeler çevresinde örgütlenmiştir.
Beden politikalarının belirmesi
Özellikle 18.yüzyıldan başlayarak endüstrinin önem kazanması ve modern devletlerin ortaya çıkışı ile emek gücünün boyutu ve kapasitesi devletin öncelikleri arasına girmiştir. Bu amaç ile beden terbiyesi yukarıdan aşağı olarak daha düzenli olarak geliştirilmeye başlanmıştır. Yeni dönemde politikalar olarak ortaya çıkan beden terbiyesi, bireyi beden özelliklerine göre tasnif etmeyi, değişik hedefler için yeniden şekillendirmeyi ve gözetim altında tutmayı hedeflemekteydi. Böylece bireyin işe yarar kabiliyetleri terbiye edilirken geliştirilecek, işe yaramaz özellikleri ise törpülenecek, ve bireyi rasyonel ve verimli şekilde işler hale getirme amacı doğrultusunda ilerlenebilecekti.
Bireyin disipline edilmesi
Bireyi disipline edici bu mekanizma askeri hazırlık amaçlı öncüsünün sanayi çağına doğru uzanması olarak alınabilir. Ardı ardına yaşanan savaşlar dönemi ise disiplin ögesinin ve askeri hazırlık sürecinin genel beden terbiyesi politikası anlamında sürekli olarak gündemde kalmasını getirecekti. Bu sayede bireylerin becerilerini geliştirmesi, yeni yetenekler kazanması, zaman ve mekan açısından disipline ederek iktisadi ve sosyal süreçlerde onlardan alınacak verimin artı-rılması sağlanacaktı.
Bir başka ifade ile birey özne olmaktan araç olmaya doğru kayıyor, coşku belirlenen doğrultuda ve belirlenen şekilde talep ediliyor, neşe ise birey sıkılmadan beden terbiyesi sistemi içinde kalması için ölçülü olarak veriliyordu.
Düzenleyici mekanizmalar
Modern devletin daha da gelişmesi ile birlikte oluşan sosyal alan ise yine devlet tarafından kontrol edilmiş ve artık tek tek bireylerin ötesinde, nüfusun bütününe yönelik düzenleyici mekanizmalar ortaya çıkmıştır. Bu düzenleyici mekanizmalar toplumun genel olarak sağlık durumunu düzeltmeyi, üretkenliğini artırmayı, onun direncini ve verimini düşüren zararlı alışkanlıklardan korumayı amaçlamaktadır.
Bu disipline edici ve düzenleyici mekanizmalar beden terbiyesi açısından birey ve nüfusun mevcut yeteneklerini ve enerjisini mümkün olduğunca artırmayı hedeflemektedir. Bu sistemler aracılığı ile toplumsal ve ahlaki normların sürekliliği sağlanırken, sapkın addedilen davranışların azaltılması amacı ile sosyal kontrol mekanizması olarak da işlemektedir.
Elit sporun öne çıkması
Kapitalizmin egemen olmaya başladığı dünyada malların hareketi insan ve kültür hareketliliğini, bu da etkileşim yolu ile sporların globalleşmesi ve standartlaşmasını getirmiştir. Teknolojinin de gelişimi ile birlikte elit spor ve sporcu yetiştirmeyi gerektiren endüstriyel spor ve yarışmacılık baskın olarak ortaya çıkmıştır. Küçük elit kesim dışında kalan geniş kitle için ise, birey elinde kalan özne halini de artık iyice yitirmiştir. Bireyin spora ayıracağı zaman artık tüketim amaçlı rekabetin olduğu bir alana dönüşmüştür. Spor ile bireyin bağı, spor endüstrisinin ürünlerini tüketmek amaçlı bir aktivite haline getirilmiştir. Elit spor ise bu tüketimi desteklemek amaçlı olarak iletişimde ön plana çıkmıştır. Doğal olarak coşku artık pazarlamacılar elinde, neşe ise tüketim ile bağlantılı gerçekleşmektedir.
Denge olarak okul sporları
Bu noktada bir parantez açıp okul sporlarına değinmek de gerekir. Disipline edici ve düzenleyici beden terbiyesi ile elit ve rekabetçi sporcu üretimi çelişkisi ilk dönemlerden itibaren konu ile ilgili bilim adamlarının üzerinde kafa yordukları bir konu olmuştur. Okullar bu açıdan yarışmacılık dışında tutulmaya çalışılmış ve beden terbiyesi politikalarını uygulamak için önemli bir alan olarak görülmüştür.
Özellikle Cumhuriyet döneminde okul sporları beden terbiyesi politikasının önemli bir ayağı olmuş, sporun küçük yaşta yapılmaya başlanması ve alışkanlık olarak edinilmesi için okullara önem verilmiştir. Özellikle rekabetçi sporlar, özelinde ise futbolun okullarda destek görmediği ve daha ziyade bedeni geliştirici olarak addedilen sporlara öncelik verildiği bilinmektedir. Rekabetçi sporun okullardan çıkartılması ve okul sporunun beden terbiyesi esaslarına göre gelişimi için bir dönem öğrencilerin kulüpler bünyesinde yer alması dahi yasaklanmıştır.
2005 yılında ise Okul Sporları Federasyonu kurulmuş ve okullarda yapılan spor branş federasyonlarından ayrılarak genel olarak herkesin okul çağında spora ulaşımı sağlanmak istenmiştir. Ancak Okul Sporları Federasyonu da, göründüğü şekli ile, okullar arası rekabeti öne çıkartan bir politika izleyerek Türkiye, Avrupa ve Dünya şampiyonaları hedefleyen branşlar üstü bir rekabet federasyonu olarak şekillenmiştir. Geçen süreçte gündeme getirilen ve kulüplerde spor yapan öğrencilerin okul sporları içinde yer almasına izin verilmeyerek rekabetin düşürülmesi, spor yapan öğrencilere TEOG gibi sınavlarda ek puan verilerek katılımın özendirilmesi gibi konularda kayda değer bir ilerleme sağlanamamıştır.
Uygulama sorunları
Türkiye’de spor alanındaki politika 2013 yılında yayınlanan “Ulusal Gençlik ve Spor Politikası” dökümanı ile belirlenmiştir. Bu dökümanda spora yaklaşık 25 sayfa ayrılmış, hem beden terbiyesi hem de elit sporcu yetiştirme alanında yapılacaklara değinilmiştir. Yapısı itibarı ile gerek detaylar, gerekse başarı kriterleri açısından bilgi vermeyen bu politika dökümanı genel olarak sporun ülkemizdeki yönünü belirtmekle birlikte esas sorun olan uygulamaya dair bir bölüm içermemektedir.
Bireyin özne olması
Esas özne olması gereken bireye geri dönüldüğünde, coşku ve neşe kaynağı olarak serbest zamanların değerlendirilmesinde tercih edilmesi gereken bir araç olan spor, yukarıdan belirlenen disipline edici ve düzenleyici politikalar yanında günümüzde endüstriyel sporun gerek zaman, gerekse beden algısı üzerindeki baskısı nedeni ile birey açısından sıkışmış bir alanı ifade etmektedir.
Bu sıkışmış alanda kulüplerin rolünü bir sonraki yazıda işleyelim.