Türk kadın futbol tarihinin sıra dışı kulüplerinden Filizspor'un hikayesini, takımın yıldızı, ünlü aktris Şehnaz Dilan'dan dinlemeye ne dersiniz?
Alışagelmişin dışında bir vücut hattına ve yüz güzelliğe sahip, yaklaşık 200’e yakın film ve dizide yer almış Türk sinemasına damga vurmuş isimlerden birisidir Şehnaz Dilan! Gözleri fettan güzel türküsü var ya sanki O’nun için yazılmıştı! Tek rakibi ise Hülya Avşar’dı! Genç kızların futbol forması giyip, maç yaptıkları İlyas Salman’lı ‘Kızlar Sınıfı’ filmi ile sektöre adım atsa da Türkiye O’nu, Şener Şen ile birlikte rol aldığı 1985 yapımı Aşık Oldum ile bir yıl sonra Kemal Sunal’ın Yoksul adlı filmleriyle tanıdı. Bir tekrar filmi olan Aşık Oldum’un Sibel’i, Marilyn Monroe'nun insanın aklını başından alan o unutulmaz görüntüsünün yer aldığı Yaz Bekarı (The Seven Year Itch/1955) filminde olduğu gibi, bir havalandırma ızgarasının üzerinde dururken kırmızı elbisenin (ki Monroe’da beyazdır) eteklerinin alttan gelen hava akımı etkisiyle havalanması sahnesiyle akıllara kazınmıştı.
Şehnaz Dilan, çekimlerde başına gelen ilginç bir anısını şöyle paylaşıyor; "Filmde Şener Şen üstadın at tarafından kaçırılması sahnesi vardır. Aslında aynı olay çekimlerde benim de başıma geldi. Ata bindim, aynı Şener Şen’de olduğu gibi at beni aldı götürdü. Yönetmenimiz Ertem Eğilmez, "Atı durdur" diye seslendi. Ben de "Araba değil ki bu, nasıl durdurayım" diye cevap verirken, içimden de "Allah’ım öleceğim galiba’’ diye geçiriyordum. At beni bayağı bir götürdükten sonra, durdu! Sinirimden saçlarımı yolmuşum, hiç farkında değilim.’’
Film boyunca adı hiç telaffuz edilmeyen hanın çaycısı Yoksul’u sadece parası için kullanan, en sonunda evden atılıyoruz yalanı ile büyük vurgununu yaparak dolandıran ve başka bir erkekle sırra kadem basan tekstil atölyesinde çalışan aşkı Leyla’yı canlandırdığı filmde ise şimşekleri üzerine çekmişti Şehnaz Dilan!
Olay, Müge Anlı stüdyolarına taşınacak kadar vahim olsa da Yoksul, Leyla’sına yine de toz kondurmamış ve onu uzun süre beklemişti. Bir anı da bu filmden; "Mekânı cennet olsun Kemal Sunal bir sahnede şarkı söylüyor. ‘’Yoksul, iki tost bir çay’’ diyeceğim, beni bir gülme krizi tuttu. Kemal Bey’in suratına doğru nasıl gülüyorum. Yönetmenimiz Zeki Ökten, "Şehnaz’ın krizi geldi, yarım saat mola" diyerek çekimi kesti. Kemal Bey de Zeki Ökten de bana karşı çok sabırlıydılar.’’
Bahri Vreskala: ‘’O yıllarda kadın futbol takımı kurmak hayaldi’’
Türk spor tarihinin önemli şahsiyetlerinden; 14 yıl İzmir, iki yıl da İstanbul’da, Gençlik ve Spor İl Müdürü görevlerinde bulunan, bazı spor federasyonlarında başkan vekilliği ve yönetim kurulu üyeliği, bazı spor vakıf ve derneklerinde kurucu başkan, başkan ve yönetim kurulu üyelikleri ile birden fazla spor dalında hakemlik yapan, birçok önemli raporun altında imzası bulunan Bahri Vreskala’nın yeğeni olan Şehnaz Vreskala namı diğer sahne adıyla Şehnaz Dilan, 27 Ağustos 1960 yılında İzmir’de doğdu. Eski Yugoslavya göçmeni olan aktris, tiyatrocu, fotomodel ve şarkıcı Dilan’ı bir spor dergisine konu olmasının nedeni ise O’nun Türkiye’de topa ayağını süren ilk kadın futbolcularından biri olması yanında voleybol, ulusal yarışmalara katılan eski bir bisikletçi, yüzme, jimnastik ve judo gibi spor dallarıyla da amatörce ilgilenen, geniş sportif yelpaze içinde yer almasıdır!
Şehnaz Dilan’ın, "Sinema, tiyatro, mankenlik, fotomodellik, söz yazarlığı ve şarkıcılık yaptım, yapıyorum. Ama ben en çok futbolu sevdim. Futbolun benim asıl mesleğim olmasını çok isterdim" sözleriyle başlayan söyleyişimizde ilginç hatıralarını da ilk kez bizlerle paylaştı:
Annem ve amcam benim sporcu olmamı istiyordu
"Rahmetli annem ve amcam Bahri Vreskala, benim hep iyi bir sporcu olmamı ister, beni bu minvalde yönlendirirdi. Ben de spora çok meraklı birisiydim. Zaten sporcu bir aileden geliyordum. Kuzenlerimden Ebru Vreskala ritmik jimnastik, Zafer Vreskala tramplen ve kule atlama branşlarında milli takımlarda yer aldılar. Benim zamanımda Nadia Comaneci vardı 5 Olimpiyat altın madalyalı jimnastikçi, annem hep onun gibi olmamı isterdi. Bu yüzden jimnastik kurslarına katıldım. İki yıl kadar İzmirspor’da voleybol oynadım. Voleybol oynarken, judo sporuyla da ilgileniyordum. Judoda 50 erkek arasında sadece iki kızdık ve tabiri caizse dayak yiyerek eve dönüyorduk! Bunların yanında akşamları yüzmeye gidiyordum. Amcam Bahri Vreskala beni ulusal bisiklet organizasyonlarında yarıştırıyordu. Bir yarış esnasında bir köpeğin saldırısına uğrayınca bu sporu bıraktım! Ben, futbolu da katarsak günde en az 7 saat sporla içi içe bir hayat yaşadım, bu da benim anatomime olumlu yansıdı. Bu sayede devamlı aranan bir fotomodel oldum! O yıllarda sinema ve fotomodellikte benim vücut ölçülerime denk birisi yoktu! Bunu da spora borçluyum.
Filizspor’u ben kurmadım, adımız da Filiz Akın’dan gelmiyor
Öncelikle bazı sitelerde yazılan yanlış bilgileri düzeltmekle başlayayım. Filizspor Kadın Futbol Takımı, 1978 yılında kurulmuş bir takımdır. Bu takımı yazıldığı gibi ben kurmadım. Ayrıca, bir kadın takımı kurulması için amcam Bahri Vreskala’nın gazetelere ilan verdiği ve benim bu takımı kurduğum bilgisi de yanlıştır. Herhalde, 1977’de Dostlukspor’un gazetelere verdiği "Kadın futbolcu arıyoruz’’ ilanı ile karıştırıyorlar!
(Buraya bir anekdot düşelim: Dönemin TFF Başkanı Orhan Şeref Apak, 1 Mart 1968 yılında düzenlediği basın toplantısında, bir Çek kadın futbol takımının bir Türk kadın futbol takımı ile hazırlık maçı yapmak istediğini ancak böyle bir takımın varlığı olmadığı için teklifi geri çevirdiğini açıklar. Üç büyüklerden ve diğer profesyonel futbol kulüplerinden kadın takımı kurmalarını ister. Bu toplantıdan 20 gün sonra eski futbol hakemi Reşat Önen tarafından ilk kadın futbol takımı Hanımspor için Federasyon’a başvuru yapılır. Turuncu-siyahlı Ankara Hanımspor’da oynamak isteyenler için gazetelere şu ilan verilir: "Kulübe âzâ ya da sporcu olmak isteyen hanımlar evli iseler eşlerinden, bekar iseler babalarından, babaları yoksa velilerinden bir izinname getirmek suretiyle kulübe girebilir.’’ Bu ilan pek rağbet görmez ve proje ilan safhasında son bulur!)
Filizspor, Türkiye’nin ilk kadın futbol takımı Dostlukspor’dan (Kınalıada Kız Futbol Takımı) sonra kurulan kadın futbol takımıdır. Namık Kemal Lisesi’nin kız öğrencileri tarafından kurulmuştur. Takımımızın ismi de yazıldığı gibi Filiz Akın’dan alınmamıştır. Filiz Hanım, İzmir Fuarı gezisinde takımımızı ziyarette bulunmuş, takımımızın adından dolayı da fahri başkanlık verilmiştir. O yıllarda yine amcam vasıtasıyla Altay takımı bize yakın ilgide bulunmuştur. Filiz Hanım’ın ziyaretinde Altay formasıyla yer almamızın sebebi de budur.
Bahri Vreskala olmasaydı, Filizspor’un ömrü bu kadar uzun olmazdı
Şehnaz Dilan’ın amcası Bahri Vreskala sitemize; "O yıllarda kadın futbol takımı kurmak bir hayaldi. Bu kızlarımız aslında büyük bir hayali gerçekleştirdiler. Onlar, ne kadar ileri görüşlü olduklarını kurdukları kulüple bizlere gösterdiler. Ben de elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Bu yapılanma, laik ve modern Türk kadının başarısıdır.’’ açıklamasını yaptı. Şehnaz Dilan; ‘’Bahri Bey, bize Atatürk Stadı’nın yan sahalarında çalışma imkânı sunmuştur. Eğer amcam olmasaydı bu takımın kurulması ve varlığı uzun süreli olamazdı. Amcam bize elinden geldiği kadar yardımcı olmuştur’’ açıklaması ile bu görüşü desteklemiştir.
Takımın sarı-siyah renklerini ben seçtim
Ben sadece takımın renklerini seçtim. Sarı- siyah olarak seçtiğim renkler o yıllarda pek kullanılmıyordu, ben de o yüzden bu renkleri seçtim. Yıllar sonra bu renklerin İstanbulspor’un renkleri olduğunu öğrenince biraz tuhaf da olmadım değil!
Futbolu oldum olası sevmişimdir. Takıma girişim,1979 yılında 14 yaşındaki takım kaptanımızın yurtdışına gitmesi sebebiyle beni takıma davet etmesiyle başladı. Teknik Direktörümüz eski Adanasporlu Cemal Hocamızın ve arkadaşlarımın seçimi ile takımın yeni kaptanı oldum. Toplam 22 kızdık. Herkesin ortak görüşü takımın en iyisiydim. Lakabım, ‘’Delifişek’ti’’. Kâh defansta, kâh ilerideydim. Agresif ve saldırgan bir oyun yapısına sahiptim, terimin son damlasına kadar mücadele ederdim. Takımın en çok efor harcayan ve gözde sporcusuydum. Günümüzün en üst seviye liginde en elit takımında oynayacak bir kabiliyete sahiptim.’’
Hakem bana kırmızı kart yerine, kırmızı tarak gösterdi
Bizim, 1981’de şampiyon olduğumuz yazıyor bazı platformlarda. Bizim bir ligimiz yoktu ki şampiyon olalım! Benim son senem olan 1983’de Filizspor ile birlikte İstanbul’dan Dostlukspor, Atılımspor (Dostlukspor’dan ayrılan kızların kurduğu takım) ve Deryaspor takımları TFF’ye kadınlar liginin kurulması için başvurmuştur.
Dostlukspor gibi hep erkek takımlarıyla gösteri maçları yaptık. Manisaspor’u 5-3, Torbalıspor’u 2-1 mağlup ettik! Akhisarspor ile karşılaştık. Kadın futbolunun o yıllardaki rol modeli Dostlukspor’la 30 Ekim 1978’de Alsancak Stadı’nda gayriresmi olsa da iki Türk kadın futbol kulübü olarak Türkiye’de oynanan ilk kadın futbol müsabakasını oynadık. İlk maçımızda biz bir yıllık takım bile değildik, Dostlukspor takımı ise hepsi tecrübeli kızlardan oluşan, bizden 6 yıl önce kurulmuş bir ekipti ki 1976 yılına kadar 70’e yakın maç yaptıkları yazıyordu. İlk maçta 14-0 mağlup olduk. 17 Ağustos 1980’de Vefa Stadı’nda oynanan rövanş karşılaşmada ise takımımız başa baş bir maç sergiledi ama maalesef 2-1 mağlup olduk! (İlk resmi maç ise 1995 yılında Ankara’da Ankara Büyükşehir Belediye takımı ile İstanbul Acarlarspor arasında oynanmıştır.) Bizden sonra Ankara’da İncirlispor ile Nazendespor, İstanbul’da ise Deryaspor kuruldu. Bu oluşuma bizim kulübümüz ile Dostlukspor ön ayak oldu diyebilirim. Beraber top koşturduğumuz Aynur Aydoğan, yakın tarihte İzmir’de Elitspor Kadın Futbol Takımı’nı kurdu.
Bizi o yıllarda pek kale almıyorlardı. 5-3 galip geldiğimiz Manisaspor ile yaptığımız maçın uzatma anlarında hakeme karşılaşmanın bitmesine kaç dakika var diye sordum, bana beş dakika var dedi! Ben de söylene söylene görev yerime dönerken hakem beni geri çağırdı ve cebinden kırmızı bir tarak çıkararak bana gösterdi. Bu davranışlar tabii ki bizi yaraladı, sonuçta biz bir Harlem Globetrotters değildik!
Dirsek attığım maçta, ayak bileğimden sakatladılar
Futboldan para kazandık mı? Hayır tabii ki! Bazı maçlarda gol başına o zamanın parasıyla 100 TL alıyorduk! Benim de almışlığım odur! Futbol oynarken bir yandan da mankenlik ve fotomodellik yapıyordum. Benim hayalim aslında sporcu olmaktı. 1981 yılında Alsancak Stadı’nda Altay’ın 14-16 yaş takımı ile bir maçımız vardı. Ben çekimden zar-zor yetişmiştim maça. Karşılaşmaya bir çıktık hepsi 18-19 yaşında futbolcular. Altay bize genç takımını çıkarmış. Dedim ya ‘delifişeğim’, sahada basmadık yer bırakmadım. Bir pozisyon sırasında rakibime dirsek darbesinde bulundum, hakem faulü çaldı. Arkamı döndüm görev yerime gidiyordum ki düdük sesiyle birlikte arkamdan ayak bileğime bir darbe aldım. Çıt diye bir ses geldi. Ayağım bileğimden çıkmıştı. Sağlığıma kavuştuktan sonra tekrar denedim ama olmadı. Annemin 1983 yılında vefatına kadar futbol oynadım. Daha sonra futbolu bırakmak zorunda kaldım ve sinemaya geçiş yaptım. İzmir’den İstanbul’a halamın yanına taşındım. Ailem mankenlik ve sinemaya sıcak bakmıyordu. "Sana bir butik açalım" dediler. Ama ben ret ettim. Bir Fransız şirketi reklam filmi çekmek için ülkemize gelmiş, Türkiye’de ideal vücut ölçülerinde bir kadın arıyorlardı. Yaklaşık 30 kadın arasından beni seçtiler. Futbol oynadığım için vücut ölçülerim 90-60-89’du. Diğerlerine göre kaslı bir vücudum vardı. Bu reklam filmi, benim sinemaya geçişime de vesile oldu ve arka arkaya teklifler gelmeye başladı.
Hatayspor’un sezon açılışında yarım devre oynadım
Futboldan hiç kopmadım, 2001-2003 yılları arasında erkek dostlarımla beraber halı sahalarda futbol oynamaya devam ettim Yaklaşık 12 yıl önceydi herhalde. Hatay’da turnedeydik ve Hatayspor’un sezon açılışında şarkı söylemek için davet edildim. Kulübün teknik ekibine ben de oynamak istiyorum dedim. Sağ olsunlar beni kırmadılar. Hatayspor profesyonel takımı ile yarım devre futbol oynadım.
Rıdvan’ı tanımadım, Semih Yuvakuran ile aynı dizide oynadım
Bir gün Beşiktaş Çarşı’da gezerken Fenerbahçeli Rıdvan Dilmen "Şehnaz Hanım merhaba, beni tanıdınız mı? Ben, Rıdvan Dilmen’’ dedi. Ben de "Hayır tanımadım" dedim. Bu aklıma geldikçe hala utanıyorum neredeyse, Şeytan Rıdvan’ı nasıl tanımam ben! Rıza Çalımbay Hocamız ile beraber aynı sitede oturduk. Kendisi çok kadirşinas, beyefendi birisiydi. Gördüğü her yerde bana selam veriyordu. Semih Yuvakuran ile 1997’de İskele Sokak adlı bir dizide oynadım, çok muhabbetimiz oldu. Kendisi de çok beyefendi birisiydi. Ayrıca Galatasaraylı eski kaleci Eser Özaltındere ile de dostluğumuz vardır.
Röportaj: Arif Doğan
Bu yazı aynı zamanda Hürriyet Spor Arena Plus dergisinde de yayımlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder